Peygambere İnan Şeriatına İnanma Olur mu?
Peygamberler Allah ile kul arasındaki iletişimi sağlamak için görevlendirilmiş seçkin kullardır.
Biz bir Müslüman olrak bildiğimiz bütün peygamberlere iman eder, aralarında ayırım gözetmeyiz.
Fakat bir gerçek de vardır ki son Peygamber dinin en son ve en olgun haliyle ize gelmiştir. Artık herkese düşen, onun getirdiği din ve şeriata tabi olmaktır. Yani ona göre inanmak ve itaat etmektir.
Bu anlamda kendimize soralım, biz o din ve şeriata iaman edip boyun eğiyor muyuz?
Kızmadan, darılmadan bir daha soralım kendimize, biz o son peygambere ve önckilere iman ediyor muyuz?
“Elbette” gibi kolay bir cevaba kaçmadan, lütfen üstünde biraz düşünelim, biz bu anlamda gerçekten mü^min miyiz?
Bunu neden mi soruyoruz?
Kur’an, insanların çoğunun, kendilerine Allah (azze ve celle) tarafından gönderilen peygamberleri yalanladıklarını, onlardan uzaklaştıklarını, onları alaya aldıklarını, hakaret ve işkencede bulunduklarını, hatta bir kısmını inkar ederek oldürdüklerini anlatır muhtelif surelerin bir çok ayetlerinde.
Mesela Yasin suresinin ayetleri de böyle başlar, böyle devam eder bir süre. Kavimleri tarafından öldürülen elçileri ve bu cinayetleri işleyenlerin acı akıbetini anlattıktan sonra şu hükmü verir:
“Ne kadar acınacak durumdadırlar kullar!
Çünkü onlara bir peygamber gelmeye dursun, onlar, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar ( ve bu yüzden gerçekten acıklı durumlara düşerler.)(Yasin 30.)
Çağımız insanı “bizim zamanımızda peygamber yok. Böyle bir macera ve kötü akıbet, bizden uzak” diyebilirler mi?
Asla!
Peygamberler niçin gelmişti?
İslam’ı tebliğ için!
İnsanlar, aslında Allah’ın biricik dini olan İslam’ı inkar ettikleri için azap görüyorlardı. Peygamberlerin şahsına itirazları yoktu yani. Onlar davalarından –olmaz ya- vazgeçselerdi, cemiyetin en itibarlı insanları olurlardı. Onların derdi, Allah (azze ve celle) ileydi, Allah’ın diniyle idi. Acınacak azaplara inkar yüzünden düşmüşlerdi velhasıl.
Meselenin bam teli şudur:
Resullerle istihza, alay, inkar ve mücadele ile, onların getirdiği cin ve şeriatla istihza, alay, inkar ve mücadele arasında hiçbir fark yoktur.
Öyleyse çağımızda İslam’la ve onun iman, ahlak, ibadet ve hukukuyla, yani fıkhıyla, yani şeriatıyla alay, inkar ve mücadele edenler, aynen geçmişte peygamberlerle mücadele edenler gibidirler ve dünya ahiret aynı acıklı azaba mahkumdurlar.
Ey çağımızın inkarcıları, Kur’anı masal kitabı gibi okumayınız!
O, bugün indirilmiş gibi taze ve canlı bir kitaptır.
Bakmayınız siz, o Firavun der, Nemrut der, Karun der, Haman der, ama aslında seni beni bizi anlatır; kıssanın maksadını iyi anlayınız!
O geçmişte yaşamışlardan Ad der, Semud der, Mısır der, ama aslında Mısır’ı, Türkiye’yi, Suriye’yi, Avrupa’yı, Amerika’yı anlatır.
İsimlere ve ülkelere bakmayınız siz, öze bakınız. Öze, yani iman yada inkara!
Eğer, siz de peygamberlerin şeriatını alaya alıyor ve inkar ediyorsanız, peygamberi alaya alıyor ve inkar ediyorsanız demektir ve akıbetiniz felakettir, inananları bile acındıran felaket!…
Evet, bu gün peygamberin getirdiği din, iman ve şeriatı alaya alan ve aşağılayan adamın, o gün eline taş alarak peygamberin başını yaran adamdan hiç farkı yokyur.
Artık şunu anlamalıyız; kendini Müslüman sanmak başka, Müslüman olmak başkadır.
Bunu kavramak için de ilim gerekmektedir.
Öyleyse ya okuyarak, ya da sorarak, ama mutlaka dinimizin temel ilke ve esaslarını öğrenmeliyiz.
Bu bir iman borcudur.