Gerçeklere Fransız kalma!
Bilindiği üzere Fransa, Avrupa kıt’asında “İslâma en fazla kapalı ülke” olarak nam salmıştır. Bu ülkede uygulanan laiklik, çoğu zaman ‘komünist’lik dönemindeki Rusya ile kıyaslanır. İkisinde de dini ve inancı dışlayan bir anlayış hakim olmuş, bir bakıma din ile kavga edilmiştir.
Yine herkesin hatırlayacağı üzere, dönemin Rusya yöneticileri “Din afyondur” ya da “Din öldürülmelidir” şeklinde karar dahi alabilmişlerdir. Hatta bu kararlarını hayata geçirebilmek için çok uğraşmış, ama muvaffak olamamışlardır.
Elbette bu kararları alanlar dönemin Rusya yöneticileri ile de sınırlı değildir. Pek çok deccal yamağı ya da avaneleri arasında benzer kararlar alanlar da muhtemelen olmuştur. Fakat neticede hiçbiri bu hedefe ulaşamamış, ‘kırık kol’la kavgaya tutuşanlar gibi her defasında kendileri mağlûp olmuşlardır.
Avrupa’da “İslâma en kapalı ülke” olarak bilinen Fransa, son yıllarda ve günlerde yeniden İslâmı karalama gayretine girmiş görünüyor. “Kötülüklerin kaynağı” olan “İkinci Avrupa”yı temsil eden Fransız yöneticiler, Müslümanların ‘iş’leriyle değil de ‘dış gönünüşleri’yle uğraşmaya başlamış durumda. Bu yönde daha önce aldıkları bir kararı uygulamaya koyan Fransız yöneticiler, “çarşaf” giyen kadınlara müdahale edip ısrar edenlere de “para cezası” uygulamaya başlamışlar.
Elbette Avrupa ‘yekpare, tek düşünce’yi temsil etmediği gibi, Fransa da sadece gününüz Fransız yöneticilerinin anlayışından ibaret değildir. “Çarşaf”ı kamusal alanda yasaklayan Fransız yöneticilerine itiraz eden insaflı Fransızlar da vardır. Nitekim, bu yasağı uygulamakla görevli olan polis teşkilâtı bile, “Bu kararı uygulamak bizi sıkıntıya sokar. Bilhassa Müslümanların yaşadığı mahallelerde görev yapan polisler halkla diyalog kurmakta zorlanırlar” anlamına gelen itirazlarda bulunmuşlar.
Bakınız, Avrupa’nın bir ülkesinde bunlar olurken, başka bir ülkede de “kamu çalışanlarına işyerinde namaz kılma izni” verilmiş. Konu ile ilgili tartışmalar üzerine İsviçre Adalet Bakanlığı Basın Sözcüsü Marc Schinzel, İsviçre’nin laik devlet yapısına vurgu yaparak, “Kimsenin kılık kıyafetine karışmayız” bile demiş.
İsviçre Adalet Bakanlığı Sözcüsü, kamu kurumlarının, çalışanların işlerini aksatmamaları şartıyla, namaz kılmalarına izin verilmesi gerektiğini söylemiş ki bu tavır Türkiye’ye bile örnek olmalıdır. “Mescid” ihtiyacı gibi, mekân noktasında yaşanması muhtemel sıkıntıyı aşmak için de, diğer çalışanlar tarafından kullanılan dinlenme odaları bir çözüm olarak teklif ediliyormuş. (ntvmsnbc, 13 Ocak 2011)
Bir yanda Fransa, öte yanda İsviçre. Bu bile Avrupa’nın ‘tek ve yekpare’ olmadığını göstermez mi? Aynı zamanda “birinci Avrupa” ile “ikinci Avrupa”nın içten içe bir ‘kavga’ yürüttüğünü ve inşâallah hürriyetleri savunan “birinci Avrupa”nın galip geleceğini de gösterir.
Gerek Fransa’da ve gerekse Türkiye’de gerçeklere “Fransız kalan”lar er ya da geç; bu yanlıştan vazgeçecek ve hakkı teslim edecekler. Türkiye’de de ‘kamusal alan’ tartışmasını yürütenler, Fransız tipi laikliği savunmuyorlar mı?
Tabiî ki Fransız yöneticilere kızmadan önce Türkiye’yi idare edenlere kızma hakkımız var. Türkiye’yi idare edenler “ikinci Avrupa”yı temsil edenlerin anlayışını değil, İsviçre gibi ‘birinci Avrupa’nın temsilcilerini dinlemek durumundalar. Hiç kimse ilelebed gerçeklere bigane, ilgisiz ve Fransız kalamaz, vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.