Şu İstanbul’u ne yapmalı?
İstanbul’un büyümesi ile Türkiye’nin büyümesi arasında nasıl bir paralellik var?
Türkiye küçülmüşken, İstanbul da küçülmüştü... 1930’lu yıllarda 400 bin nüfuslu bir şehir...
Biz hep “Büyük Türkiye”den bahsedip duruyoruz ya.
“Türkiye” Osmanlı sonrasında küçülmeyi kabul etmenin adıdır.
Birkaç gün sonra 91. kuruluş yıldönümü kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin adında başlangıçta “Türkiye” yoktu. Yani sadece Büyük Millet Meclisi idi.
Neden?
Daha coğrafi olarak Türkiye’ye razı olmamıştık. Osmanlı Devleti savaş sona erdiği halde sınırları tam çizilmemiş bir ülkeye sahipti. Bu sınırları çizmek için Sevr Anlaşması yapılacaktı.
Sevr için Paris’e davet edilen Osmanlı sadrazamı “Hain” Damat Ferit Paşa, “Onlar heyeti” denilen İngiliz, Fransız, İtalyan vs. devletlerinin temsilcilerinin karşısında öyle bir Osmanlı haritası çizdi ki, heyettekiler ona “Efendi haddini bil! Sen mağlup olarak burada bulunuyorsun” dediler.
Neydi bu harita?
Bugünkü sınırlar tamam.
Bugünkü sınırlar dışında kalan Batı Trakya da sınırlarımız içinde olacak. Musul Kerkük zaten Misak-ı Milli’ye dahil. Arapların çoğunlukta olduğu bölgeler ise özerkleşecek; fakat Osmanlı’ya bağlılığı sürecek...
Damat Ferit’in bu hainliği emperyalist devletler tarafından kabul edilmedi elbette. Ve Onlar Heyeti’nin görüşü şöyle tavazzuh etti: Türkiye Anadolu ile doğu Trakya’dan ibaret küçük ve dünya siyasetinde rolü olmayan milli bir devlet olacak!
Muhtemelen tesadüfen, bu sıralarda Büyük Millet Meclisi’nin adının başına Türkiye ibaresi eklendi!
1. Dünya Savaşı’nın galibi İngiltere başkenti İstanbul olacak bir Türkiye devletini istemediğini daha mütarekeden önce ilan etmişti. Sonra da bu ısrarını sürdürdü. Hatta, muhtemel başkentleri de açıklamıştı: Bursa veya Ankara!
Biz büyük zaferi 1922’nin 30 Ağustos’unda kazanmadık mı?
Düşmanı bir ay içinde bütün bütün batı Anadolu’dan atmadık mı?
Ya İstanbul’u ne yaptık?
İstanbul’da İngilizlerle müttefiklerinin işgali sürdü.
1923 Temmuz’unda Lozan Anlaşması imzalandı, yine işgal devam etti. Ne zamana kadar biliyor musunuz? 1923’ün 6 Ekim’ine kadar. İşgal kaldırıldıktan birkaç gün sonra İsmet Paşa Ankara’nın hükümet merkezi olması yönündeki teklifi Meclis’e sundu. Meclis 13 Ekim’de Ankara’nın başkent olmasını kabul etti!
Türkiye bugün siyasi sınırları genişlemese de gücü büyüyen bir devlet. 21. yüzyılda 20. yüzyılın ezikliğini hissetmeyen bir siyaset takip ediyor. Lozan’da tescillenen küçük devlet statüsünü tanımadığımız artık zımmen ilan ediliyor.
Ankara’nın başkentliğini zorunluluktan kabul ettik.
Bu zorunluluğu anlayamayanlar, İstanbul’un başkent olma ihtimalinden korkuyorlar.
Korkularında haklılar!
Mustafa Kemal Paşa, Hind Hilafet Komitesi’nin hilafeti kurtarmak için gönderdiği yardımları bir bankanın kuruluşunda kullandı. Bu bankanın amacı yeni başkent Ankara’nın ekonomisini canlandırmaktı.
İşte ilk önce bu banka genel merkezini İstanbul’a taşıdı!
Avrupa siyasetinde önemli yere sahip bir İngiliz devlet adamı olan Chris Patten, ‘European Voice-Avrupalı Ses’ internet sitesinde 4 Mart 2011’de yayımlanan ‘Avrupa doğuya bakmak zorunda’ başlıklı bir makale yazmış. Radikal’den Murat Yetkin’in ifadesiyle, “Bu ufuk açıcı makale”de “Avrupa’nın geleceğini belirleyebilecek şehir İstanbul olabilir, Brüksel, Paris, Berlin değil” diyormuş. (19 Nisan tarihli yazısına bakınız)
Korkma, ezilme Murat Yetkin! İstanbul’un başkent olmasına itiraz kaydı koyan İngilizlerdi, demek ki itirazlarını geri çekiyorlar!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.