Bir Çuval İnciri Berbat Edenler
Deveye demişler “boynun niye eğri?”
Cevabı ilginç, “ nerem doğru ki?”
Tam bizim memleketimiz değil mi?
Maalesef seçimlere gölge düştü. Daha düne kadar herkesin bir beklentisi vardı seçimlerden. Yüreği kıpır kıpırdı insanların. Seçim faaliyetleri başlamış, caddeler renklenmiş, insanlar her zamankinden farklı bir tempoya kendisini alıştırmaya çalışıyorlardı,
Kimisi yüksek sesle müzikten rahatsız, kimisi kalabalıktan neşeli, kimisi canlanan sokaklardan bir çıkar beklentisi içindeydi.
Seyyar satıcılar daha çok tatlı satacaklardı belki, kahvelerde daha çok çay içilecekti, belki ayak üstü daha fazla döner dürümü yenecekti, çocuklar daha çok harçlık kapacaklardı ihtimal.
Yavaş yavaş ısınıyordu insanlar seçime, bir karnaval neşesi içinde geçecekti belli, herkeste biraz merak, biraz ilgi, biraz heyecan vardı.
Bakarsın büyük büyük dertlerinden kurtulabilirdi bu seçimlerden sonraı. Mesela yeni bir Anayasa yapılabilirdi. Ülke daha Özgür, daha hukuka bağlı, daha müreffeh, daha mutlu olabilirdi…
Fakat YSK bu sevinci kursağında koydu insanların…
Şimdi neşenin yerini alabildiğine bir hüzün, bir endişe, bir korku almaktadır. Karamsarlık çökmüş etrafa.
Şunları dinliyorum çevremde: ” biz böyleyiz işte, her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırırız. Yok yok, bu milleti kendi haline bırakmayacaklar. “İte baklava haram” diyorlar. Kendilerine de zıkkım olsun…”
Ne olmuş?
YSK kanunlara uygun (!) ama hukuka ters düşen bir karar vermiş. 30 yıl, 20 yıl, 10 yıl önce alınan ve çoktan kayıtlardan düşen cezalar yüzünden bazı adayların milletvekilliğini düşürmüş. Üstelik bunlardan ikisi şu anda halen Milletvekilidir.
Neden şimdi Milletvekili? Şimdi milletvekili ise yarın neden değil?
Bir şeyler söyleniyor, ama tutarlı tarafı yok. Çünkü mantığında hak yok, hukuk yok.
Dedikleri, “dün görmemişler.”
Dün görmediğini bugün de görmesen olmaz mı kardeşim?
Baksana bir sokaklara!
Yanlış bir karar yüzünden emniyet güçleri, halk, yerel yönetimler, esnaf nasıl bir tufan içinde…
Yollar kesiliyor, taşlar atılıyor, vitrinlere kırılıyor, işyerleri ateşe veriliyor, arabalar parçalanıyor, binalar işgal ediliyor, insanlar yaralanıyor…
Değdi mi şimdi buna?
Önce bu işi yapanlara şunu söyleyelim; tepki ille de yakarak yıkarak mı verilir ey şımarıklar?
Kırmadan dökmeden, yakmadan yıkmadan derdinizi anlatamaz mısınız?
Haklar ve özgürlükleri istemenin yolu başkalarının haklarını ve özgürlüklerin yok etmek nedir?
Sonra hükümete dönelim ve diyelim ki, bu mantıksız kanunları neden amanında ayıklamasınız hukukunuzdan?
“ Şu şu suçları işleyenler milletvekili olamazlar” demenin ne mantığı var?
Karışmayın artık bunlara yahu?
Kim ne suç işlemişse işlemiş, devlete karşı veya yüz kızartıcı, sana ne?
Biraz halkına güven artık. Rezil ve kepaze adamları seçmeyeceğine inan artık.
İster suçlu olsun, ister olmasın, halkın karşısına çıksın, bırak halk karar versin kimi seçeceğine?
Demokrasi halka güvenle başlar. Öyleyse sen kanun koyma şu seçilir bu seçilmez diye. 18 yaşını bitiren herkes adayı olabilsin. Ayıbı, günahı varsa halk bilir ve zaten seçmez.
Zamanında bu tür vesayet rejimin kanunlarını değiştirmezsiniz, sonra da başınız sıkışınca çare aramaya kalkarsanız. Aklanız ne zaman başınıza gelecek de bütün bu sakat kanunları ayıklayarak hukuk sistemini tertemiz hale getireceksiniz?
Bu işin arkasında bir gizli oyun var gibi geliyor bana. Birileri bu güzel günleri kargaşa ve karmaşaya çevirerek sivil iktidarların elini kolunu bağlamak istiyor gibi. Derin güçler ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyor olabilir.
Olabilir.
Herkes kendine düşeni yapacak. Bizde kendimize düşeni yapalım.
Mesela neler yapalım?
Önce sakin olalım. Kardeş kanı dökmeyelim. Başkalarının mallarına canlarına ve ırzlarına namuslarına şereflerine haysiyetlerine zarar vermeyelim.
Bu tür haklı isteklerimizi kırmadan dökmeden talep ederim.
Mahkeme hatasını görsün ve bu yanlış karardan vazgeçsin.
Seçimlerden sonra gelecek İktidar bunları not etsin. Artık ne kadar haksız hukuksuz kanun varsa temizlesin ve yepyeni pırıl pırıl bir Anayasa yapsın.
Belki böylece azıcık ağzımızın tadı gelir. Habeşistan gibi hicrete değer bir ülke olur. Belki oradan da Yesrib’imize yol buluruz.
Evet, fitne katilden beterdir. Sebep olanlar lanetten kurtulamazlar.