Dikkat, duble yolda inek otluyor !
Her yıl meydana gelen on binlerce trafik kazasında, binlerce masumun canını alan trafik terörüne insanların ilgisini çekmek için, yazımıza muzip bir başlık atma ihtiyacı hissediyoruz.
Başlık muzipce belki, ama o başlığın altında ifâdesini bulan hakikâtler, pas tutmamış yürekler için elem verici nitelikte .
Belki bazılarınız bu girizgâhı okuyup mevzumuzun popüler kısır politika olmadığını görünce yazının devamını okumaktan yine vazgeçeceksiniz.
En birinci gündem maddesi seçim olan bir ülke, ve bu gündemi hücrelerine kadar hisseden bir millet…
Kalkınmasını çoktan tamamlamış bir Almanya’da, bir Japonya’da göremezsiniz bu manzarayı. Ama benim ülkemde milletimin bitmek tükenmek bilmeyen hainlerine karşı bir kavgası var. Bir sunî sınır çizmişler yüreğimize, o sınırları kaldırıp atmanın kavgasıdır bu.
Mutlu ve putlu azınlığa karşı bu kutlu kavga galibiyetle sonuçlanana kadar belki daha çok binleri, on binleri kurban vereceğiz trafik terörüne.
Seçim mevzuatı nedeniyle yeni atanan bir Ulaştırma Bakanı’mız var, muhterem Mehmet Habib Soluk. Kendileri, seçim atmosferinde iktidar partisi devlet imkânlarından faydalanmasın diye, siyaset dışından atandı.
Eski ulaştırma bakanımız muhterem Binali Yıldırım hatasıyla sevabıyla bu kubbede hoş bir sadâ bırakmaya muvaffak oldu.
Yeni bakanımızın da seçimler geçtikten sonra, sadece “Üç Aylık Seçim Bakanı” olarak anılmamasını kendi elinde. Eğer isterse kalan iki aya insana hizmet noktasında dev hizmetler sığdırabilir.
Duble yollar…
Duble yollar bana göre, en küçüğünden en büyüğüne kadar motorlu motorsuz tüm araçların, insanların, hayvanların ortaklaşa kullandığı TÜRK USÛLÜ OTOBAN (OTOYOL) ‘dır.
Duble yollar, ülkemizin geri kalmışlığının göstergesidir aslında. Her on yılda bir cuntacı zihniyet tarafından iliklerine kadar enerjisi, aşkı sömürülen bu ülke, birkaç tane otoyolu saymazsak, 21. yüzyılda ancak duble yollar inşa etmeye muktedir olabilmiştir.
40 yıldır merhum başbakan Adnan Menderes’ten kalan virajlı rampalı tek şeritli yollara mahkûm edilen mazlum millet için duble yollar, Avrupa’nın en modern otoyollarından daha kıymetlidir.
Memleketin her bucağını otoyollarla öremedik henüz, ama hiç olmazsa duble yollarımız var.
Devletine darbecilerin bile küstüremediği bu asil milletin tek beklentisi, bazı bölgelerdeki duble yollarda, insan şeref ve haysiyetini, hatta hayvanların dahi izzetini ayaklar altına alan kahredici manzaranın son bulmasıdır.
Şehirlerin ve köylerin ortasından geçen duble yollarda devletin denetimi çok çok eksik kaldığından her gün can pazarı yaşanıyor.
Geçen yazılarımda duble yolların şehir içlerinden geçen kısımlarındaki manzarasını tasvir etmeye çalışmıştım. Bu yazımda ise şehir dışlarındaki manzarasını gözler önüne sermek istiyorum.
Uluslararası transit yolun ortasındaki MERA…
Duble yolların ortasına köylerin içinden geçen bölgelerde devasa refüjler yapılıyor. Önce çelik bariyerler kesilip yerlerine binlerce bordür taşı döşeniyor ve tonlarca toprak dökülüyor. Sonra onlarca işçi hummalı bir çalışmayla toprağı çapalıyor, çim ve ağaç dikiyor ve peysaj dedikleri şaheser (!) çıkıyor ortaya.
Ekilen çimler büyüyünce köylümün iştahını kabartıyor ve otlaması için salıyor hayvanını vızır vızır araçların geçtiği yolun ortasındaki refüje. Bazen de hayvanım ölürse bana yaşamak haram dercesine, hayvanının yularını tutarak kendisi de refüjde duruyor.
Yılkı denilen yabanî atlar var. Bazı insan görünümlü iki ayaklı hayvanlar, bu dört ayaklı hayvanları yazın acımasızca kullanıyor, kışın ise insafsızca sokağa salıyor. Aç kalan bu zavallı hayvanlar da tıpkı ineğini otlatan köylüm gibi, yolun ortasındaki meranın, pardon refüjün kokusunu alıyor ve sürüler hâlinde yolun ortasında otluyorlar.
Geceleri bu hayvanlara araç çarpması sonucu, duble yol neredeyse her sabah mezbahahaneyi andırıyor.
Bakın, bu cinayetin zincirinin halkalarını sıralayalım:
Uluslararası transit yolun ortasında refüj denilen mera ; merada otlayan atlar ; atlara çarpan araçlar ;
VE SONUÇ: hayvanlar ölüyor, maddi zarar meydana geliyor ve en acıklısı insanlar yaralanıyor ve ölüyor.(Bu manzara Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü’nün sorumluluk sahası içinde olan Terme-Çarşamba arasında neredeyse her gün yaşanıyor)
Şimdi bu cinayeti işleyen katil, zincirin hangi halkası sizce???
Devletin kurumu, insanının canına kastedercesine adeta sinsice bir tuzak kuruyor desem, sizce çok mu abartılı olur? İnsanlar, emniyeti tesis etmekle mükellef olan devletine güvenerek çıkmıyor mu o yollara?
Devletinizin kurumlarına güvendiniz, aile efradınızla birlikte 5 kişi yola çıktınız, yasal hız sınırı olan 110 km/h ile gece seyir hâlindeyken yolun ortasındaki merada otlayan atlar bir anda karşınıza çıktı. Ve sonuç, 3 ölü 2 yaralı. Haa, 2 de at öldü!
Yaralılar hastaneye, ölüler morga, araçlar çöplüğe. Hayvanlar ise…
Yolun emniyetinden sorumlu zevat, ölü hayvanın bacağından gazete kâğıdıyla çekerek yolun kenarına bırakıyor veya yolun kenarındaki hendeğe yuvarlıyor. O hayvan leşi orada günlerce koka koka kendiliğinden tabiatta yok olup gidiyor.
Ya ne sandıydınız ey hayvan hakları savunucuları? İnsan canının kıymet etmediği bu rezil çağda bir de hayvanlara mı saygı duyulacaktı ?!
Bu mudur “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!” anlayışı? Bu mudur 21. asrın medenî Türkiye’si?
Transit yolun ortasına refüj, peysaj vs yapmak hangi mantığın ürünü acaba? Bu milyonlarca liranın heba edildiği peysaj çalışmalarının trafiğe ne gibi katkısı olacak? Yoksa yolcular araçlarını emniyet şeridine park edip piknik alanı görünümündeki bu refüjlerde oturup mola mı verecekler?
Gülerim yurdumun ağlanacak manzarasına.
Yol kenarlarına taş döşemekten başka bir şey bilmeyen bu zihniyetten ne zaman kurtulacak bu millet? Havsalanız alıyor mu hiç? Çelik bariyerleri söküp bordür taşı döşüyorlar, refüj yapıyorlar. Refüje doldurdukları toprak yığını yola saçılıyor, yağmur yağınca ise yolun zemini çamur pistine dönüşüyor.
Ayrıca bu taşlar yağmur sularını yola hapsediyor ve yolda biriken sular araçların takla atmasına neden oluyor. Ondan sonra çamurlaşan veya gölleşen yolda kayıp takla atan araçlar, yolun kenarındaki derin su kanalını boyluyor ve masum insanlar kanalda boğuluyor. Cesetleri ise ancak ertesi gün ordan geçen köylüler tarafından bulunuyor. Alın size devlet eliyle bir cinayet örneği daha.
Mobeselerle kaydedilen kaza görüntülerini sürekli medyaya servis ediyorlar. İnsan devletinin itibarını düşünür de, o görüntüleri yayınlatmaktan ar eder. Zira o kazaların tek suçlusu sürücüler değil. Bugün Türkiye’nin birçok bölgesinde yollar ve kavşakların mühendislik ilmiyle alâkası yok. Bu acı gerçeği görmek için mühendis olmak da gerekmiyor.
Herhangi bir kurumun web sayfasına giriyorsunuz, bakıyorsunuz adam seceresini saymış dökmüş. Maşallah almadığı ödül, takdir, teşekkür kalmamış. Ama ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz deyip, vazifesi olduğu işleri gözlemliyorsunuz ki, tam bir fecaat. Utanacak bir çehre, ürperecek bir kalp ara ki bulasın!
Bence bu bol kâğıtlı kürekli şeref secerelerine, görevleriyle ilgili her türlü insanlık katliamları da eklenmelidir.
Misâl:
- Falan kurumdan takdir belgesi aldı.
- Filan kuruluştan teşekkür belgesi aldı.
- Feşmekan seminere katıldı ve üstün (!) başarıyla bitirdi.
Ayrıca;
- Falan şehirdeki yaya kaldırımı işgâlini gözleri bir kez olsun görmedi.
- Filan yoldaki trafik canavarlarını kulakları hiç mi hiç duymadı.
- Feşmekan duble yoldaki katliamlar karşısında, olmayan yüreği bir kez bile sızlamadı.
Bugün Türkiye, Mehmetçiklerin ölümünde kusuru olan subayları bile yargılayabilecek aşamaya geldi, ama karayollarında katledilen binlerce insanın ve milyonlarca hayvanın ölümünden sorumlu olanlar hâlâ meşin koltuklarında oturuyor. Bir tek sorumlunun bile istifa ettiğini veya yargılandığını duydunuz mu hiç?
Duyamazsınız, çünkü o hasletter, milli hafızasını silmiş, ruh kökünden kopmuş insanların taşıyabileceği faziletler değildir.
Öyle ya, askerde canını yitirenler Mehmetçik, yollardakiler ise BÖCEKÇİK !