Faruk Çakır

Faruk Çakır

Ortada mayın var, yandan geç!

Ortada mayın var, yandan geç!

Adil bir hukuk devleti olmak için, kanunların iyi olması gerektiği kadar, iyi yorumlanması ve uygulanması da gerekir.
Aksi halde görünüşte ‘iyi’ olan kanunlara rağmen, ‘kötü’ kararlar ve neticeler alınabilir. Herkesin bildiği ve Napolyon’a atfedilen meşhur bir söz var ki şöyledir: “Bana tevili mümkün olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla idam edeyim.”
Türkiye’nin çektiği sıkıntılardan biri de budur. Çok iyi kanunlar, çok iyi kurallar ‘kâğıt üstünde’ olabilir, ama uygulama çok farklıdır. Meselâ, 12 Eylül 1980 darbesinin hazırladığı ve millete dayattığı ‘darbe anayasası’nda da ilk bakışta ‘güzel’ gibi görünen bir iki madde vardır. Sözgelimi, 58. maddenin bir bölümü şöyledir: “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”
Şimdi, 58. maddede yer alan bu tesbite karşı çıkılabilir mi? Fakat uygulamaya bakıldığında tam tersi bir tablo ile karşı karşıyayız. Sadece alkol, uyuşturucu ve kumar değil; ‘benzer kötü alışkanlıklardan’ da gençleri koruması gereken ‘devlet’ bu görevini yerine getiriyor mu? Getirmiyor, aksine sessiz ve güya da ‘tarafsız’ kalarak gençlerin mahvolmasına sebep oluyor. O halde iyi tesbitlerin kanunlarda yer alması yetmez, uygulama çok daha önemli...
Yürürlükteki kanunlarda o kadar ‘tehlikeli’ maddeler var ki, sırf bu maddeleri ayıklamak için çalışan bir komisyon, bir çalışma grubu kurulsa yeridir. Geçmişteki uygulamalar da buna örnektir. Meselâ, bir dönem (bilhassa 1980 öncesi) 163 ve 142 gibi maddeler dolayısıyla pek çok kişinin canı yanmış, ilerleyen yıllarda bu maddeler yürürlükten kaldırılınca sırada bekleyen başka maddeler devreye girmiştir. Gerek 301 ve gerekse 312 gibi meşhur maddeler de buna misaldir. Basın hürriyetiyle ilgili kanun maddeleri de bu çerçevede değerlendirilebilir. Pek çok gazetecinin canını yakan bir madde, tepkiler üzerine yürürlükten kalkıyor; ama hiç hesapta olmayan başka bir madde ile yine canlar yanmaya devam edebiliyor.
O halde yapılması gereken, yürürlükteki kanunlar ve maddeler arasında ciddî bir temizlik olmalı. Ayrıca, yürürlükteki kanunları ‘özgürlükçü bakış’la yorumlamak ve değişen dünya şartlarına uygun kararlar almak gerekir. Bu yapılamadığı için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hemen her gün aleyhimizde kararlar çıkıyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı bir karar hararetle tartışılıyor. Belki yürürlükteki kanunlara göre ‘doğru’ kararlar alınmıştır, ama temelde bir ‘yanlış’ın olduğu da muhakkak. Meselâ, TBMM Başkanı, “Bu kararın Meclis’in misyonunu zayıflatacağını” belirtmiş. (AA, 19 Nisan 2011) Yürürlükteki kanunlara göre ‘doğru’ bile olsa, vicdanlarda makes bulmuyorsa, işin içinde bir yanlışlık var demektir. O halde yapılacak iş, kanunları günümüz şartlarına uygun ‘adil’ hâle getirmek gerekir.
Aslında gelişmeler, şimdiye kadar ertelenip ötelense de; Türkiye’nin yeni ve gerçekten sivil bir anayasaya muhtaç olduğunu gösteriyor. Siyasî partiler yeni ve ‘özde’ bir sivil anayasa için ellerinden geleni ortaya koymalı, seçim meydanlarında ‘mide’ler yerine ‘akıl’lara ve vicdanlara seslenmeli. Bu yapılabilirse hem yıllardanberi Türkiye’yi cendereye alan ‘darbe anayasası’ndan kurtulmuş oluruz, hem de seçim için harcanan ‘milletin parası’ bir işe yaramış olur. Aksi halde belki ‘mide’ler doyar, ama problemler bir sonraki seçime ya da seçimlere ertelenmiş olur.
‘Mayınlı kanunlar ve maddeler’i hukuk sistemimizden ayıklamak, Suriye sınırındaki ‘mayınlı araziler’i temizlemekten daha önemlidir, bunu bilelim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi