Kılıçdaroğlu’nun “ANA” fikri
Siyasetteki düzey meselesini mayıs ayı içinde yazarım diyordum. Ortalık biraz karışınca daha keyifli analizler çıkacağını düşünüyordum. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu rahat durmadı ki.. Daha ikinci mitingde Başbakan’a “Ana......” diye başladı...
**
Açıkça söylemek gerekirse Kılıçdaroğlu bu irticalen konuşma işine acilen bir çözüm bulmalı.. Daha ilk mitinginde “Ecevit’in ismini ağzına alman için senin ......” deyip bir süre düşünmüş, “kırk fırın ekmek yemen lazım” gibi orta karar bir hareketle topu ceza sahasının dışına çıkarabilecekken, düşünüp düşünüp “abdest alman lazım” gibi garip bir tavsiyede bulunmayı tercih etmişti.. Kılıçdaroğlu’nun mantığına göre, Ecevit’in adını ağzımıza alırken abdest mecburiyeti varsa “Atatürk” demeden önce iki rekat namaz kılmak gerekir sanıyorum. İşte bu, tamamen o anda bir şeyler uydurmaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Saha tecrübesi de olmadığı için bocalıyor garibim.
**
İkinci gafı da Zonguldak Mitingi’ndeki küfür girişimi Kılıçdaroğlu’nun. “Girişimi” diyorum zira becerip küfür de edemediği gibi doğru dürüst tenkit bile etmeyi başaramadı. Akıllarda, Başbakan’ı, neden böyle sert bir dille eleştirdiği değil, “ana.....” dedikten sonra, “biz CHP olarak temiz siyaseti hedefliyoruz” demesi kaldı.. Şaka gibi.. Ama gerçek.. Üstelik de çok acı gerçek. Sözün bittiği yerde başlar şiddet. Şiddet illa bir insanın bir insana fiziksel teması ile gerçekleşmez. Seçim otobüsü üzerinden “ana....” dediğiniz zaman, bu da bir şiddettir. Söyleyecek sözü olan söylesin. Eleştiriler ortada.. En basitinden SSK Genel Müdürlüğüne getirildiğiniz ilk yıl nasıl oldu da yıllardır kâr eden bir kurumu zarar ettirdiğinizi açıklayamazsanız, ancak böyle “ana...” diye bağırırsınız. O lafın bile yüreklice sonunu getiremezsiniz. Oysa ben olsaydım sizin yerinizde, zaten listelere müdahale etmesine izin verdiğiniz (ya da görmezden geldiğiniz) anlaşılan gizli ortak Demirel’e atardım suçu. Küfretmekten daha kolay anlatılabilirdi. Bir şey daha var.. Niyetinizin küfretmek olup olmadığı konusunda şüphelerimi koruyorum. (saha tecrübeniz olmadığından çuvalladığınızı hatırlatarak) Bir daha böyle bir dil sürçmesi olduğunda yapmamanız gerekeni söylemeliyim size. Meydanların gazına gelmeyin.. Sabih Kanadoğlu; “biz bir keçi ile uğraşamıyorduk” dediğinde kendisini izleyenlerin nasıl alkışladığını hatırlasanıza. Kanadoğlu gaza gelip, bir minicik tebessüm etti mi? Hayır.. Neden? Hakkında açılan davanın sonucuna baktığınızda nedenini anlarsınız.. Meydanda kalabalıklar alkışladılar, güldüler diye sahiplendiniz “ana...” ile başlayan cümleyi.. Oysa; “ana... mazsın sen benim ismimi yolsuzlukla” diye çevirseydiniz, bugün bunları konuşmuyor olacaktık.
ZONGULDAK’IN CHP’YE ETTİĞİ
Yeni CHP’nin başı iki kez derde girdi. İlki Süheyl Batum’un “asker kağıttan kaplanmış” sözü.. İkincisi de Kılıçdaroğlu’nun “ana....” sı.. Ne garip.. İki söze de Zonguldak ev sahipliği yaptı. Bir dönem kalesi olduğu CHP’yi, sonsuzluğa da Zonguldak uğurlayacak gibi görünüyor.
KILIÇDAROĞLU’NUN BAŞKA
NEYE İHTİYACI VAR?
Bir stratejiste... Evet. Toplantılarını, halk buluşmalarını, tv programlarını, konuşma metinlerini derleyip toplayacak, seçmenini tanıyan, insanına “Fransız” kalmayan bir strateji danışmanına acil ihtiyacı var Kılıçdaroğlu’nun. Cuma namazı saatinde beyannamesini açıklayan CHP, “herkesin CHP’si olacağız” gibi soyut bir söylemden ne kadar uzakta durduğunu zaten ispat etti.. Peki ya seçim yürüyüşünü başlattığı Samsun’da, ilk mitingini yaptığı günün, Samsunspor’un deplasman gününe denk gelmesini nasıl izah edecekler? Siz boynunuzda Samsunspor atkısıyla otobüsün üzerindeyken, Samsunspor deplasmanda ter döküyordu. Dahası, taraftar otobüslerle Samsun’u çoktan terk etmişti. Size göre de, bunun adı “organizasyon”.. En iyimser tahminim, ekibinizde sıkı bir Ak Partili var. Eğer aranıza Ak Partili biri sızmış değilse, durumunuz çok ciddi demektir.
Kalın sağlıcakla.