Tarık Akan'ı tanımak
Bazı insanları hiç tanımıyoruz. Medya nasıl takdim ediyorsa, sormadan, sorgulamadan öylece kabul ediyoruz..
Tam bir zihin tembelliği içindeyiz. Merakımız, hakikat arayışımız, tecessüslerimiz neredeyse yok edilmiş. önümüze sürülen hazır bilgiler bizi tatmin etmeye yetiyor.
Birkaç aydır, bir TV dizisi–Marksist militanları-parlatıp duruyor. Devlete, millete, ihanet etmiş, gasp yapmış, adam kaçırmış, askerle polisle çatışmış, Orak çekiçli Rus bayrağını Ay yıldızlı Türk bayrağına tercih etmiş insanları kahraman diye yutturuyor.
Bizde milletçe oturup, alık, alık seyrediyoruz.
Sanki bu ülkede binlerce insan hiç öldürülmedi, üniversiteler işgal edilmedi, sokaklar kızıl bayraklarla donatılmadı, kurtarılmış bölgeler oluşturulmadı, bu milletin değerlerine hiç savaş açılmadı…
Sanki bunları hiç yaşamadık.
Hafızamız dumura uğramış. Zihinsel kodlarımızda, geçmiş diye bir şey yok. Bütün dünyamız bugünden ibaret. Böyle olunca da aynı problemlerle boğuşup duruyor, kendimizi tekrar etmekten kurtulamıyoruz. Bu da bizi eşya ve olaylarla ilgili teşhis hatasına götürüyor. Sorunlarımızı doğru analiz edemiyoruz.
Şimdi aynı yanlışı Tarık Akan’la ilgili yapıyoruz.
Medya’da bir Tarık Akan imajı var. Uzun boylu, yakışıklı, kalbi de yüzü gibi temiz bir sinema oyuncusu.. Medya’nın takdimi bu olunca, toplumun kabulü de sorgusuz-sualsiz o yönde oluyor. Medya baskısı kimsenin farklı düşünmesine imkan vermiyor zaten.
İşte bu Tarık Akan geçen gün çASOD’un gecesinde Türk sineması emek ödülünü alırken imajıyla hiç de mütenasip olmayan şeyler söyledi. “Gelin hep beraber dinci, şeriatçı basına ve televizyonlara hayır diyelim ve onlar için, onlarla, onlar adına kesinlikle çalışmayalım” dedi.
Böyle dedi diye kimileri kahroldu, kimilerinin hayalleri yıkıldı, kimileri de keyiften dört köşe oldu.
Bir ülkenin sanatçısı, eğer gerçekten sanatçı ise o ülkede yaşayan herkesinin sanatçısıdır ve kesinlikle–onlar, biz-ayırımı yapmaz. Akan’ın bu sözleri nasıl bir ideolojik körlük ve saplantı içinde olduğunu gösteriyor. Bu aynı zaman da Akan’ın medya’ya yansımayan bir başka yüzünün varlığına delalet ediyor.
Aslında Akan’ın bu tavrı yeni değil. Dünde böyleydi, bugün de böyle.
Bunu anlamak için Akan’ın geçmişine kısa bir göz atmak kafi.
Tarık Akan 12 eylül’de Denizli’de yedek subay olarak askerlik görevini yapıyor… Darbe olunca bir çok kişi tutuklanarak sorguya alınıyor. Emniyette haftalarca işkenceli sorgulara tabi tutulanlar, askeri mahkemeye çıkmak üzere hem sıra beklemek, hem de işkence izleri kapansın diye Garnizona getirilip burada bekletiliyorlar… Buraya gelen, işkence bitti diye sevinen ülkücüleri bir sürpriz bekliyor. Tarık Akan sürprizi… Akan, ülkücüleri ayırıp bir işkence faslı da kendisi geçiyor. Bir çok ülkücü genci, sanatçı kimliğine yakışmayacak tarzda hırpalıyor.
Bazılarına bu iddialar abes gelebilir. Yazık ki Türkiye’nin manzarası budur. Medya çoğu kez gerçeği gizleme, karartma işlevi görüyor. İdeolojik saplantılar objektif davranmaya, adil olmaya müsaade etmediği için–yalandan-efsaneler kuruluyor.
Ama her yalanın bir ömrü vardır.
Sonunda galip gelecek olan doğruluktur.