Kim Bu Yiğit?
Aleviler “Cem Evi” için statü arayıp duruyorlar. Orasını cami gibi bir mabet anlamında kullanmak istiyorlar. Biz de uzaktan seyrediyoruz. İnşallah dediklerine kavuşurlar. Ama yasal zeminde umutları giderek tükeniyor.
Onlar bu olumsuzluğu bazen Diyanete, bazen de hükümete atıyorlar. Oysa alakası yok. Sorun bu sistemde. Sistemin anayasasında, geleneğinde, genlerinde…
Cem evleri elbette cami değildir ve onun yerini alamaz. Bu açıdan Diyanet haklı.
Fakat orada mabette yapılan ibadetler yapılamaz mı?
Neden olmasın? İslam’a göre yeryüzü mabettir, mescittir. İbadet her yerde yapılır. Cem evinde de yapılır yeter ki yapmak isteyen olsun. Ama cami daha başka, daha farklı ve daha genel bir kurumdur. Bu bakımdan Aleviliğin cem evi, ne tarihte ve ne de bugünde caminin karşılığı değildir.
Peki, neyin karşılığıdır?
Tekke ve zaviye dediğimiz kurumun karşılığıdır.
Bu kurumların hepsi de ümmetin birer kurumudurlar. Fakat ne yazık ki ümmetin birey ve toplum için her alanda çok faydalı bu mübarek kurumları Cumhuriyetin başında üç beş kişinin emriyle hiç de halka sorulmadan kapatılmıştır. Birçok devlet, siyaset ve ilim adamı feryat etmiştir, ama nafile. Yerine geçebilecek yeni bir kurum da kurulamamıştır. Böylece oluşan boşluk da doldurulamamıştır. Neticede “Cumhursuz” “Cumhuriyet” yazık etmiştir bu ülkeye ve bu kurumlara. Tabi ki sonuçta bu ülkenin insanlarına…
Şimdi aleviler aslında bu anayasaya giren “tekke ve zaviyelerin kapatılması” yasağını aşma durumundadırlar. Bu zorluğu bildikleri için de bu gerçeği hiç konuşmamaktadırlar. Bir oldubittiye getirebilirlerse ne âlâ idi. Yoksa kendileri için bu kadar çabalayan Ak Parti iktidarını suçlayacaklar, sorumluluğu onlara atacaklardı.
Zavallı Ak Partiye de yaptığı onca çalıştayların yorgunluğu kalacadı..
Ben bu çalışmalarda en çok tertibim Faruk Çelik Beye üzülüyorum doğusu. Ama başka bir açıdan bakarsak da üzülecek bir şey yok. Aksine, konuyu derinliğine öğrenmesi ve sorunu iyi kavraması onun için bilimsel bir kazanımdır. Onca çalışmanın ödülü bu olsa bile, askerlik esnasında ilim sevgisini yakinen gördüğüm tertibim için bence bu az değildir.
Her neyse, hemen söyleyelim, biz alevilerin bu davada kazanmalarını istiyorduk. Çünkü sıramızı bekliyorduk. “Hadi bakalım, Nakşîler, Kadiriler, Rufailer, Mevleviler, Şazeliler, Cerrahiler… siz de emsal göstererek tekkelerinizi açın bakalım” diyecektik.
Ama olmadı. Mesele vardı Anayasaya dayandı.
Evet, yeni bir Anayasa olmadan kimseye ekmek yok bu ülkede. Bu ülkede mutlu olmak haram bu Anayasa’ya göre. Yapılacak en esaslı iş, onu bir güzeli ile değiştirmektir. Gerisi teferruat…
Şimdi bir yiğit çıkmış, bu sorunu haykırıyor. Yeni anayasayı ı yapacaklara bir vazife hatırlatıyor. Bu yiğidi yürekten tebrik ediyorum. Daha önce burada kaç kere yazdım: bizim böyle cesur milletvekillerine ihtiyacımız var. Yoksa sorunu herkes az çok biliyor.
Ne diyor bu cesur adam bir bakalım. Ama yazı çok uzadı, gelecek yazıya bırakalım.