Korkuyorum!
EVET korkuyorum, iki gelişme beni fevkalade korkutuyor. Son derece tedirginim.
* Biri, bunca demokratik açılıma rağmen terörün devam etmesi, Kürt meselesinin yumuşamak yerine gittikçe genişleyip derinleşmesi! Bu nereye varacak diye çok endişeliyim.
Etnik sorunlarla ilgili olarak dünyada yaşanmış feci tecrübeler aklıma geldikçe endişem büsbütün artıyor.
* Beni korkutan diğer husus, liderlerin artık tahammül edilemez hale gelen öfkeleri... Bunlar nasıl kafa kafaya verip yeni anayasa yapacaklar?! Yeni anayasa deyip geçmeyin! Anayasa yapımında Türk- Kürt meselesi keskin bir şekilde gündeme gelecek! Bu liderler ve DTP’liler nasıl kafa kafaya verip çözüm üretecekler! Anayasal düzeyde kızışacak bir kavga Türkiye’yi nerelere sürükler?
Bu ihtimaller sizleri de korkutmuyor mu?
İsmet Paşa görmüştü!
Haber Türk TV’de AKP’li Hüseyin Çelik’i izledim. “Bölge halkının yaygın taleplerinden Kürtçe eğitim hariç hepsini gerçekleştirdik, öğretim zaten serbest” diyordu.
Çelik’in sakin ve analitik üslubunu beğendim. Dediği de doğru. Çok önemli açılımlar yapıldı; bu açılımlar olmasaydı PKK’nın tabanı çok daha genişlerdi.
Bu açılımlar doğruydu ama meseleyi çözmedi; Kürt milliyetçiliğinin radikalizmi devam ediyor.
Üstelik “devlet” Öcalan’la görüşmekte olduğu halde!
Bu tablo etnik milliyetçilik sorunlarını çözmenin ne kadar zor olduğunu gösterir.
Son olarak Başbakan’ın konvoyuna saldırdılar. Genç polis memuru Recep Şahin şehit oldu; Allah rahmet eylesin.
Bu aynı zamanda Başbakan’ın şahsına yöneltilmiş bir tehdittir!
Aynı gün Diyarbakır’da dört PKK’lının cenaze töreni vardı: PKK bayraklarına sarılı tabutların arkasında, genç ve ihtiyar halktan insan kalabalıkları!
Hangisini “örgüt propagandası, örgüte yataklık” diye tutuklayacaksınız!
İsmet Paşa 1926’da İngiltere’nin Irak Komiseri Henry Dobb’a, sınır bu şekilde çizildiği için, Kürt meselesinin patlak vereceğini ve Türkiye’nin “sonsuza kadar bu sorunu yaşayacağını” söylemişti.
Artık ‘sorunla birlikte yaşamak’ da zorlaşıyor; kararlı çözüm politikaları gerekiyor birlikteliği sürdürmek için.
Erdoğan’ın sorumluluğu
Oy oranı ne olursa olsun hiçbir parti tek başına anayasa yapamayacağı gibi, tek başına bu sorunu da çözemez. Anayasa yapımı için de Kürt meselesinin çözüm yoluna konulması için de geniş mutabakatlar şarttır!
Bu kavga, bu öfke, hatta bu belden aşağı vurma diliyle liderlerimiz böyle geniş mutabakatları nasıl sağlayacaklar?!
Bu konuda en büyük sorumluluk, Tayyip Erdoğan’ın omuzlarındadır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı odur. Halkın en büyük kesiminin oyunu alan odur. Dahası, Martin Lipset’ten esinlenerek belirteyim ki, iktidarların üçüncü dönemleri daima daha sıkıntılı olur.
İçinden geçmekte olduğumuz şu fevkalade kritik aşamada Tayyip Bey’in sağlığı da itidali de Türkiye için hayati derecede önemlidir.
Öfke kontrolünü herkesten çok onun yapması lazım.
Kapıyı çarpmak!
Allah inancı ve mezhep kimliği gibi fevkalade hassas konuları, politik kavganın dışında tutmak hem başbakan olduğu için hem bu konudaki şahsi hassasiyetleri sebebiyle, herkesten önce Erdoğan’ın görevidir; Kılıçdaroğlu’nun kasıt taşımayan ama bir sürç-ü lisan teşkil eden sözleri ne olursa olsun!
Çünkü eli değil, gövdesi taşın altında olan Erdoğan’dır ve yarın parti liderlerine “gelip şu işi beraber yapalım” diyecek olan da Erdoğan’dır.
Erdoğan’ın çok yakın bir dostu bir Japon atasözünden bahsetti; ben de “bunu Tayyip Bey’e de söyle” dedim:
“Çıktığın kapıyı sert çarpma, geri dönüp açman gerekebilir.”
Plan, proje, seçim vaadi, aile sigortası falan... Birinci ihtiyacımız sağduyu ve itidaldir. Yaklaşan fırtınalarda Türkiye gemisinin doğru pusulası sadece sağduyu ve itidal olacaktır.
Pusulayı kaybetmek! Korkuyorum...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.