Sai Baba
26 Nisan günü uçakta elime aldığım The Star gazetesinde, Sai Baba’nın 24 Nisan’da 85 yaşında öldüğü haberini okudum. Dünyanın Usame Bin Laden’i tartıştığı bir demde bu da nereden çıktı demeyin.
Tam adı Sri Sathya Sai Baba olan bu Hintli guru, ruhani figür, dünyanın 100 en ruhsal etkili insanlardan biri olarak Watkins Review tarafından listelenmiş. Çok tartışmalı birisi. Kurduğu hastahâneler, eğitim merkezleri ve kendi adıyla anılan üniversitesi nedeniyle bir hayırsever ve başarılı bir eğitimci olarak kabûl ediliyor.
Onu ilk olarak 2004 yılında BBC’de yayımlanan ilginç bir belgeselle öğrenmiştim. 30 milyon civarında müridi olduğu tahmin edilen Sai Baba, ruhsal bunalımda olan Batılı gençlere tebelleş olduğundan bir uyarı amacıyla hazırlanmıştı belgesel.
Sonrasında medya vasıtasıyla ve kulaktan kulağa gezen efsanevî söylemler üzerinden her karşıma çıktığında dikkat kesildim Sai Baba’ya. Daha önceden 96 yaşında öleceğini ilan etmiş Sai Baba, bu sefer uçakta 85 yaşında ölü olarak çıktı karşıma. O haber sayfasını alıp çantama koydum, belki bir yazı yazarım düşüncesiyle. Daha fazla geciktirseydim bir daha yazmazdım herhâlde.
Bizde adı sanı duyulmamış bu adam aslında çok etkili birisi. Aralarında bakanlar, Bollywood ve Hollywood yıldızları, spor ikonları, akademisyenlerin de bulunduğu bir tarikatin lideri. Sadece Hindistan’da değil başta Kanada olmak üzere Batı’da da takipçileri çok. Zaten BBC’nin Sai Baba tarikatını o zaman konu edinmesinin sebebi de buydu. Yani tarikatın tuzağına düşmüş Batılı insanları aydınlatmak, hükümetleri ve aileleri uyarmaktı. Bunun için de tarikatın kurucusu Sai Baba’nın sahtekar olduğu isbatlanmaya çalışılıyordu.
Hindistan’da müridlerinin çoğusu onun, tanrının insan formunda yeryüzünde tecellisi olduğuna inanıyor. Mûcize gösterme şovlarıyla da meşhur. Tertiplediği programlarda elini başına değdirdiği insanların başından kolyeler, yüzükler gibi sözde ilahi lütufları yine o insanlara ilahî gücünün bir kanıtı olarak hediye ediyor. Kameraların ve binlerce insanın önünde ağzından sancılarla çıkardığı “altın yumurta” seansı ise görülmeye değer.
Bu tür gösteriler istidrac sadedinde de olsa her olağanüstü olguyu putlaştıran putperest Hindistan realitesi içinde değerlendirildiğinde kitleleri kuşatacağı açıktır. Ancak rasyonelitenin zirvesinde olduğu kabul edilen ve aralarında profesörlerin de bulunduğu Batılı akademisyenlerin ve sanatçıların da bu sapık guruya teslim olması Batılıların izah getirmekte zorlandığı bir husustur.
Batı insanını da ağına düşüren bu “şeytanî tarikat”ı en sert üslûpta eleştirmek meseleyi çözmeye yetmiyor tabii. Modernite manevî boşlukta olan “seküler rasyonel insanın” arayışına derman olacak bir şeyler sunmadıkça da bu türden ilahî güçlere sahip olduğunu iddia eden hasta gurularla muhatap olmaya devam edeceğiz.
Batı’da dindışı sekülerizmin beslediği kült ile Hindistan putperestliğinin teşne olduğu tanrının hulûl ettiği tanrısal güç vehmedilen gurular çağdaş insanın yaralarına derman olamadığı gibi bu yarayı da derinleştirecektir.
İslâm’ın terör üzerinden şeytanlaştırıldığı bir dönemde boşluğu bu gizemli yapılar sessizce doldurmaya çalışıyor ya, en çok da buna hayıflanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.