Seyirci kalma!
Beş gün sürecek olan (9-13 Mayıs 2011) uluslar arası bir toplantıda az gelişmiş ülkelerin dertleri tartışılıyor. İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ndeki toplantıya elliye yakın ülkeden yüzlerce lider, devlet adamı ve iş dünyasının önde gelen isimleri katılıyor.
4’üncüsü düzenlenen “BM En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) Konferansı” aynı zamanda “en gelişmiş ülkeler”in dünyanın dertlerine, komşu ülkelere bakışını da ortaya koyacak.
Toplantının ilk günü konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1971 yılında 25 en az gelişmiş ülke varken bugün bu rakamın 48’e çıktığını hatırlatmış ve “Bu durum bu şekilde devam edemez ve sürdürülemez. Günde 1 dolardan daha az gelirle yaşayan 1 milyardan fazla kişi varken, uluslar arası toplumun geri kalanı bu kişilerin acılarına gözlerini kapatamaz, bunları ihmal edemez. Bu çok alarm verici bir durumdur. Sadece ahlâkî açıdan değil, aynı zamanda siyasî açıdan da alarm verici bir durumdur. Önümüzdeki 10 yıl içinde bu ülkelerin sayısı azaltılmazsa, buralarda yaşayan insanların hayat standardı yükseltilmezse, dünya siyasî ve güvenlik açılarından ve başka alanlarda çok büyük tehlike ile karşı karşıya kalacak demektir” demiş. (AA, 9 Mayıs 2011)
Tam da bu konular tartışılırken, “En gelişmiş zengin ülkeler koalisyonu” tarafından az gelişmişliğe, fakirliğe ve kaosa mahkûm edilen ülkelerle ilgili bir haber duyuldu. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne sunulan bilgiler ışığında İngiliz yardım kuruluşu Oxfam tarafından hazırlanan bir raporda ‘sivil’lerin 2010 yılında ölüm, kaçırma, yerlerinden zorla sürülmesi gibi çok pahalı bedeller ödediği ifade edilmiş. Raporda, 2010’da binlerce sivilin öldürüldüğü, milyonlarca insanın da yerlerinden zorla göç ettirildiği de kaydedilmiş. Dünya genelinde 2010 yılında en fazla sivil can kaybının Irak’ta olduğu hatırlatılan raporda, Irak’ı Pakistan, Afganistan ve Somali takip ediyormuş. Rapordaki bilgilere göre Irak’ta 4 bin, Pakistan’ta 3 bin 500, Afganistan’ta 2 bin 700 ve Somali’de ise 2 bin “sivil kayıp” hadisesi yaşanmış. Oxfam uzmanları, çatışmaların yaşandığı ülkelerin gerçek rakamları gizlediklerini de hatırlatmış.
“Dünyanın en gelişmiş ülkeleri” bir araya gelip “Az gelişmiş ülkeler”in dertlerine çare arıyorlar, ama bu gayretler pek de inandırıcı olmuyor. Çünkü bir yandan bu toplantılar yapılırken, öte yandan da gizli ya da açık “işgal”ler sürüyor. Irak’a bakalım. Güya “demokrasi” götürmek için Irak’ı işgal eden “koalisyon güçleri” aradan yıllar geçtiği halde hâlâ bu ülkeyi terk etmedi. Ya Afganistan’da yaşananlar? Son olarak terörün kaynağı olduğu ilân edilen Usame bin Ladin de ortadan kaldırıldığına göre, Amerika niçin bu bölgeden çekilmeyi erteliyor?
ABD’nin eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in bu konudaki açıklamaları aslında bir itiraf. Cheney, ABD’nin Pakistan’la güçlü ilişkilerini sürdürmesi gerektiği ve El Kaide’nin lideri Usame bin Ladin’in ölümünü Afganistan’dan “hızla çekilmek” için gerekçe olarak kullanmaması gerektiğini söylemiş. Cheney, gerekçe olarak da “dünyanın o bölgesinde menfaatleri bulunduğunu” söylemiş.
Peki, Amerika’nın hasis menfaatleri için bir ülke ya da ülkeler işgal edilebilir mi? Bu, ‘zengin ülke’lerin doğuştan kazandıkları bir hak mıdır? Amerika ve ona destek olan “zengin ülke”ler, inandırıcılıklarını tamamen kaybetmeden işgallere son vermeli ve kendi kabuklarına çekilmeli. Aksi halde “Fakir ülkeleri kalkındırmak istiyoruz” sözleri havada kalmaya mahkûmdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.