Büyük devlet, büyük derd

Büyük devlet, büyük derd

Sûriye üzerinde bu kadar durmama sebeb güney komşumuzda olup bitenlerin bizleri gerçekden direkt olarak ve çok yakından ilgilendirir olması. Zâten Başbakan da evvelki gün meâlen “Sûriye bizim iç meselemizdir!” diyerek bu vâkıanın altını çizdi. Orada hem Kürd ve hem Türk tarafından güçlü akrabâlık bağlarımız olduğu gibi ilâveten ülkenin çoğunluğunu teşkîl eden Arablarla da dokuzyüz yılı aşkın bir kültürel kaynaşmışlığımız mevcuddur. Sâdece Osmanlılardan ötürü değil, Selçuklular ve Kölemenler (Memlûkler) dolayısıyla 12. Yy.’dan beri içiçeyiz. Bu bakımdan Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın bu konudaki ifâdelerini herhangi bir “emperyal” amaca bağlamak büyük haksızlık olur. Aynı şekilde benim de “Korkarım ki Sûriye’nin kuzey yarısı başımıza kalacak.” şeklindeki ifâdemi bu tarafa çekmek hatâdır. Buradan önemle düzeltiyorum. “Başımıza kalacak.” demek “İlhâk edeceğiz.” Yâni zorla kendimize katacağız demek değildir. Ama Sûriye allak bullak olur, etnik soslu mezheb kavgaları memleketi darmadağın ederse o zaman en azından Sûriye’nin kuzey yarısındaki insanların derdine kim devâ olacak? Öküz altında buzağı aramaya meyyâl okuyucularımın meseleye biraz da bu zâviyeden bakmasını ricâ ediyorum. O insanları kaderlerine terk edemeyeceğimize, buna ne vicdânî ne stratejik yönden imkânımız bulunmadığına göre “üstümüze kalacak” derken ne kasdetdiğim de belli oluyor sanırım. Ben bizim bu işin üstesinden gelmek zorunda kalacağımızı, ama tam ekonomik ve mâlî bakımdan iki yakamız bir araya gelirken bu külfetin bize pahalıya mâlolacağını söylüyorum.

Ve buna rağmen de yan çizemeyeceğimizi.

Bu vesîleyle bir müşâhademi de sizlerle paylaşmak isterim:

Türkiye, istese de istemese de “büyük devlet” olarak “kurgulanmış” bir ülke. Öyle canı istemeyince “Ben artık oynamıyorum!” deme lüksü kat’iyyen yok!

Bu coğrafyaya gelip yerleşen kimsenin yok! Hititlerin yokdu, Âsurluların yokdu, Doğu Romalıların Bizans’ın Selçuklunun, Osmanlının yokdu, bizim de yok!

Şâyet üç kıt’anın düğüm noktasını vatan edinmişseniz “Arkadaşlar, beni şöyle biraz rahat bırakın da güzel bir uyku çekeyim.” diyemiyorsunuz. Daha gözünüzü yumarken tepenize biniveriyorlar.

Ya bunu bir belâ olarak kabûl edersiniz ya da “Mihneti kendine zevk etmedir âlemde hüner - Gam ü şâdî-i felek böyle gelir böyle gider.” beytini mırıldanarak işin keyfini çıkarırsınız. Kimsenin iplemediği uyuz bir devlet olmak da vardı.

Çok yakından tanıdığım birine psikiatrı demişdi ki “Depresyonunuzu telezzüz ediniz bir müddet!”

Şimdi Beşşar Esad bütün, ama bütün muhâlefet gruplarıyla temas kurup derdlerini öğrenecekmiş.

Âferin ona!

Bunları öğrenince kimbilir zihni ve ufku ne kadar açılacakdır! Öyle ya, gül gibi memleketde oturan bu herifler ve karılar akıl hastası olmalılar ki muhâlefet ediyorlar! Nankörler! Otursalar ya oturdukları yerde! Ama hayır! Rahat bunlara batar!

Şaka bertaraf, Ankara imrenilecek durumda değil.

Ben olsam kaderin restini görüp 21 milyon insandan yana tavır koyardım.
Çünki idâre-i maslahatçılarla iş görülmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi