Milletin anasını ağlatarak yurdu koruma görevi
12 Eylül Darbesi’nin lideri Kenan Evren sonunda savcılara ifade verdi.
31 yıl sonra da olsa olumlu bir gelişme.
“Yetmez ama evet” diyeceğimiz bir gelişme.
Evinde savcılara ifade veren Evren, 12 Eylül 1980’de yönetime Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 35’inci maddesine dayanarak el koyduklarını söylemiş.
Bakalım, ne diyor bu ünlü 35’inci madde:
“Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.”
Bu madde hala yürürlükte, yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevi bu maddeye göre hala aynı; koruyup kollamak.
Ancak vatanı ve cumhuriyeti korumakla küçük çocukları asmak, insanların makatına cop sokmak, her türlü işkenceye onay vermek, köy yakmak arasında nasıl bir bağlantı var anlayamadım.
Bu 35’inci maddenin kamuya açıklanmayan böyle hükümleri de var herhalde.
Vatanı, milleti koruma edebiyatının korkunçluğunu gösteren acı bir deneyimdi 12 Eylül.
Başımıza bela ettiği başta anayasası ve hukuk düzeniyle birlikte.
Bugün kavgamız hala bu anayasaya sahip çıkmak isteyen, ona dokundurtmak istemeyen zihniyetle aslında.
Susurluk’un kilit isimlerinden Ayhan Çarkın’ın ifadesi vatan ve millet korumak için yola çıkanların son durağını açıkça ortaya koydu.
Ünlü sanatçı Yılmaz Erdoğan’ın akrabası Namık Erdoğan’ın uyuşturucu tacirlerinin izini sürerken Haluk Kırcı’ya rastlaması sonucu devletin polisleri tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.
Kendi vatandaşına cop sokan, kendi uyuşturucu tacirine sahip çıkmak için kendi vatandaşını polisine öldürten bir devlet anlayışı.
80 yıl sonra geldiğimiz nokta buymuş açıkçası.
Güneydoğu Anadolu’da öldürülen 17 bin 500 cinayetten söz etmiyorum bile...
Sahip çıktığınız vatan böyle bir vatan aslında.
Polisin katil, vatandaşın av olduğu bir cumhuriyet.
Gerçek korku cumhuriyeti bu aslında.
Şimdi bu cumhuriyetin dikişleri attı, pislikleri bir bir ortaya dökülüyor.
Koca koca generallerin kendi camilerini bombalama, müzede çocuklara pusu kurma, kendi jetini düşürme gibi planlar yapıp hayata geçirdikleri ortaya çıkıyor.
35’inci maddeyi hayata geçirebilmek için Dağlıca, Aktütün gibi karakolların basılmasına en azından göz yumulduğu, gencecik çocukların vatan uğruna göz göre göre ölüme gönderildikleri anlaşılıyor.
Çünkü onlar toprağı istiyorlar, üzerinde yaşayan insanların mutluluğuyla ilgileri yok.
Önce karıştırıp sonra el koymaya alışmışlar.
Ergenekon ve Balyoz davalarında foyaları ortaya çıkınca sudan çıkmış balığa döndüler.
Anamızı ağlatmak istiyorlardı ama bu kez hevesleri kursağında kaldı ama bu hevesleri bitti anlamına gelmiyor.
Onun için hep teyyakuzda olmak gerek.
Çünkü Susurluk’ta yaptıklarını şimdi Ergenekon ve Balyoz’da yaptılar.
Susurluk’u rahmetli Erbakan’ın ‘’Glu glu dansı’’ lafını kullanarak devletin kirliliğiyle müca
deleden laikliğe sahip çıkma eylemine dönüştürmeyi başarmışlardı.
Işık yakıp kapama eylemlerinde askeri lojmanların başı çektiğini hatırlayın yeter.
Şimdi de bu davaların itibarını yok etmeye çalışıyorlar.
Susurluk’tan bu yana değişen bir şey yok aslında, onlar devletin kirli ve karanlık yüzüne sahip çıkıyorlar, onu koruyorlar.
Fenerbahçe’nin altın yılı oluyor
Kadınlar ve erkekler voleybolda, kadınlar basketbolda, futbolda gelen şampiyonluklara bir yenisi eklensin beklentisi içindeyiz.
Erkekler basketbolda da şampiyon olursa, Fenerbahçe 5’i bir yerde takmış olacak.
Fenerbahçe Spor Kulübü unvanının süs için konulmamış olduğunu gösteren bir gelişme bu.
Ayrıca her yaştan çocuk ve gencin yetiştiği yelkenden yüzmeye kadar branşları saymıyorum.
Buralara yapılan yatırımı şampiyonluktan daha değerli görüyorum.
Buralardan ileride Türkiye’nin Avrupa şampiyonu genç sporcular yetişeceğine inanıyorum.
Bu kadar başarının kıskançlığa yol açması normal.