Adalet ve utanç duygusu
Faulkner bir yerde, yaşamıyor olmaktan daha kötü bir tek şey vardır, o da utançtır, diyordu. İnsan acaba ne için utanç duyar? Ve mesela ıssız adada bir başına yaşayan bir insan utanç duymaya devam eder mi? Yoksa bir başına kalan insan utanç duygusunu yitirir mi?
Durum, sanırım, bizim utanca verdiğimiz anlamla bağlantılı. Acaba utanç toplumsal bağlamda mı değerlendirilmeli, onu yoksa bireysel bir duygu diye mi düşünüp değerlendirmeliyiz? TDK Sözlüğünde utanç ve ar kelimeleri birbirinin karşılığı olarak kullanılıyor. Utancın karşılığında ar, ar kelimesinin karşılığında da utanç veriliyor. Gündelik hayatımızda bu iki kelimeyi birbirinin yerine kullanıp geçiyoruz.
Ancak bence, bu iki kelime (utanma ve ar kelimeleri) arasında temelli bir fark var. Utanma nesnel bir duyguya karşılık geliyor. Ar duygusu ise öznel bir hali ifade ediyor. Benzer bir fark doğruluk ve dürüstlük arasında da söz konusu: doğruluk nesnel bir durumu, dürüstlükse öznel durumu ifade ediyor. Bir önermenin doğru olup olmadığını dış dünyanın nesnel ölçütlerine vurarak sınarız. Oysa bir önermenin dürüst olup olmadığını sınayabilmek için önerme sahibinin iç dünyasına girmek zorunda kalırız. önerme sahibi, önermenin içeriği ile örtüşme halinde midir, değil midir; bu soruya alacağımız karşılığa göre önerme sahibinin dürüst olup olmadığını belirleriz.
İmdi, utanç duygusu da bu bağlamda nesnel bir duruma karşılık geliyor. Toplumun öngördüğü ahlâk kuralına uygun düşmeyen yapıp etmelerimiz bizde utanç duygusu uyandırır. Oysa ar duygusu öznel bir halle bağlantılıdır. Temelde utanmayı gerektirmeyen bir fiil, kişinin benimsediği önyargılarıyla uzlaşmıyorsa, onda ar (hayâ) duygusu uyandırır.
öyleyse adalet ile utanç duygusu arasındaki bağlantıyı nasıl açıklayabiliriz?
Adalet kavramı genelde nesnel ölçütlerle belirlenir. örneğin suç oluşturan veya haksız sayılan bir fiilin karşılığında öngörülen yaptırım yasada önceden öngörülmüşse ve yargılama ona göre düzenlenmişse, burada fiille yaptırım arasında uygunluk bulunduğunu söyleriz. Ve yaptırımın adil olduğuna karar veririz. Ancak son tahlilde, yasada öngörülen yaptırımın adil olup olmadığı konusu gene de başka bir soru alanında cevap bekliyor olabilir.
Adaleti yerine getirmekle yükümlü olan kişi veya merci, yargılarken yalnızca yasaya değil, fakat yasayla birlikte ortak bilincin (sağduyunun) isterlerini yerine getirebilirlerse onların adil davrandığını söyleyebiliriz. İşte burada, yargı merciinin vicdanı devreye giriyor. Yargı mercii, verdiği kararda vicdanıyla uyumlu bir halde midir, yoksa onunla çatışmaya mı düşmüştür? Böyle bir çatışmanın vukuunda, yargı mercii kendi bilincine karşı ar (hayâ) duygusuyla karşılaşır.
Böylece Faulkner'ın yukarıya aldığım düşüncesinin öyle düzayak bir algılama biçimi olmadığını dile getirmiş oluyorum. İnsan çok farklı nedenlerden dolayı utanç duyabilir. Ama utanç duyulacak hususların en başında, bence adalet duygusunu rencide edici yapıp etmelerimiz olmalı. Bunun getirdiği utanç katmerlidir.
öyleyse adaletsiz davranışın getirdiği utancı yaşamak iki defa ölmeye bedel olmalıdır diyebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.