İlhak ve iltihak
Sûriye fokurdayan bir kazanı andırıyor. Hükûmete bağlı askerî kuvvetler dün erken saatlerde, Türkiye sınırına çok yakın olan Cisr eş-Şughûr (Cisr el Şughûr) kasabasından sonra onun biraz güneydoğusundaki Marâat en-Nûmân (Marâat el Nûmân) kasabasını da işgâl etdiler ve kan döktüler.
Dün de değindiğim gibi Sûriye önümüzdeki günler ve haftalarda Ankara’nın başını çok ağrıtacağa benzer. Tekrâren vurgulayayım ki bunda Türkiye’nin bir taksîrâtı yokdur. 1918’de Sûriye Antakya (Hatay) ile berâber Fransız mandası (himâyesi) altına sokulmuş ve 1939’da Fransızlar, Türk Hâriciyesi’nin başarılı çalışması sonucu Antakya’yı Türkiye’ye geri vermişlerdir. Ancak bunu yaparken öylesine kötü niyetli davrandılar ki sınır pek çok yerde bir köyün tam ortasından, hattâ bir evin tam ortasından geçdi. Yayladağ’ın güneyindeki Beysun Köyü buna bir örnekdir. Tasavvur edilsin ki meselâ Taksim Meydanı bir gün ikiye bölünüyor ve sınır tam Marmara Oteli’nin ortasından geçiyor. Alt katdaki caféye girip bir şey ısmarlayacaksınız. Fakat garsonlar sınırın öbür yanında. Buna benzer akıllara ziyan bir durum.
Beni öfkelendiren, Batı mas-medyasında bu çarpık bölünmüşlüğün kabahatini Türkiye’ye yükleme çabaları. Sanki 1939’da sınırı öylesine ahmakça (aslında hinoğluhince!) çekenler Türk memurlarmış havası işleniyor.
Dikkat ederseniz İngiltere, Fransa ve Rusya vs. gibi çözülen sömürge imparatorlukları nereden çekilseler geriye böyle bir kirli sınır ve kavim problemi bırakırlar ki ardlarından hır-gür çıksın ve onlar da “ağabey” sıfatıyla avdet edip sulh ve sükûnu sağlasınlar. Tabii kendileri ondan o sâbık sömürge halkları adına ne anlıyorlarsa!
Örnek mi istiyorsunuz?
Hayhay:
Kıbrıs, Karadağ, Quebec, Lübnan, Irak Kürdistanı, Dağlık Karabağ, Abhazya, Acaristan, Nijerya, Sûdan, İspanyol Sahrâsı, Güney Afrika etc...etc...
Şimdi Sûriye’de oynanan oyun da bunlardan biri. Dün anlatdım, eğer bu bölgedeki etnik ve kültürel âidiyetler gözetilseydi bölgede ne karışıklık olurdu ne ekonomik gerikalmışlık. Ben bunu muhayyilemden uydurmuyorum. Antakya’dan Hakkâri’ye kadar bütün güney şeridimizde ekonomik durum 1918’den önce 2000’li yıllara kadar çok daha iyiydi. Bunu eski istatistikler söylüyor. Meselâ Diyarbakır’da, ki bölgenin en önemli merkezlerinden biridir.
Çünki oraları 1918’den önce sâdece kültürel ve politik olarak değil, ekonomik olarak da bir bütündü! Diyarbakır ve Kerkük birbirlerinin hinterlandıydılar.
Türkiye’nin, ne kadar saçma olurlarsa olsunlar, sınırları değiştirmek gibi bir politikası olmayacağına, olamayacağına göre Ankara’nın son yıllarda büyük bir başarıyla uyguladığı plan ekonomik ve kültürel birliğin tekrar te’sîsi idi. Bu ise Batı’da birtakım devletlerin, haydi adlarını da verelim, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin pek hoşuna gitmiyor gibi.
Ancak yayları fazla gerer, terâziye aşırı yüklenirseniz da kırılıp dökülmeler şeklinde istemediğiniz sonuçlara da yol açabilirsiniz.
Meselâ siz bir bölgeyi “ilhâk” etmek istemezsiniz ama o bölge size “iltihâk” etmek isteyebilir.