Temel bakış açısı
Seçim sonuçları, aynı zamanda ‘izm’lerin de tükendiğinin ilânıdır. Ülkemizde 12 Haziran 2011 İtibariyle İslamcılık, ırkçılık, Kemalistlik ve solculuk bitmiştir. Bu tarihle birlikte yeni bir çağa ve yeni bir coğrafyaya girdik. Veya şöyle diyelim. Öze döndük ve eve döndük. Veya şöyle diyelim, bir derin uykudan uyandık. Veya şöyle diyelim, korkuları korkuttuk. Bu dönüş, cemaatçilikten ehl-i sünnet ve’l cemaat çapına, millet dağarcığından imparatorluk kültürüne, kavmiyetten ümmete yükseliştir.
Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağmurlu... diye tarif edilen küçük vatan anlayışından sıyrılarak ezanların okunduğu o ulu coğrafyaya sevdalanmaktır. Bizim coğrafi hududumuzu Ezan-ı Muhammediler çizer.
Seçim konuşmaları yapılırken aidiyet kültürü dışında Türkçülükten ve Kürtçülükten söz eden olmadı. Ana muhalefet kendine ‘yeni’ diyerek örtülü bir reddi mirasta bulunuyor. Bu parti nerede ise Kemalizmi de laikliği de ağzına almamakta.
Fransız ihtilali sonrasında dünya ‘izm’lerle tanıştı:
Kapitalizm ve komünizm.
Faşizm ve nasyonalizm...
Portekiz, İspanya, Almanya, İtalya, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Rusya ve Arap ülkeleri, bunları değişik tonlarla kendi ülkelerine uyguladılar. Her biri bir heykel etrafında gardırop dansı yaptı. Her biri yoktan var oluyordu. Buralarda rejimler, kültürler, değerler altüst olur, insanlar pırasa gibi doğranırken bu ideolojileri fırınlayıp pompalayan İngiltere ve Fransa’da zerrece bir değişim olmadı.
On dokuzuncu yüzyıl bu fikirlerin kuluçka dönemidir. Yirminci yüzyılın ilk çeyreği sahneye çıkmaları, ikinci çeyreği kan ve ateşe dönüşmeleri, son çeyreği ise grup vaktidir. Kapitalizm, faşizmi yirminci yüzyılın tam ortasına, komünizmi ise son hududuna gömdü. Şimdilerde o da can çekişiyor.
Türkiye açısından on dokuzuncu yüzyıl aydın şaşkınlığı dönemidir. Çünkü bir imparatorluk, bir muazzam coğrafya ayakları altından kayıyordu. Cemiyet, bir taraftan harpler ve bir taraftan da fikir akımlarıyla çalkanıyordu. Yirminci yüzyılımız ise aydın inkârı, aydın korkaklığı ve aydın bunaması dönemidir. Erken bunamaya maruz kalmış sözde aydın, slogancıdır, şahısçıdır, taklitçidir ve ateisttir. Yabancılaşmış bu aydının Kemalizm, laiklik ve batıcılık diye övdüğü üç beş kavrama mukabil sövdüğü bir koca din, tarih ve mazi vardır.
Türkiye’de bin sekiz yüzlerin başından iki binlerin başına kadar yaşanan, darbe, devrim ve reformlar aslında kendini arayışın birer kötü provasıdır. Sipariş üzere yazılmış kurtarma reçeteleridir.
Su yatağını unutmaz.
Su yatağını arıyor.
Dönüş başlamıştır.
Sular, denize hasret.
Olay ne Arap baharıdır ve ne de Türk Turuncusu. Öze ve eve dönüştür. Uzun yalanlar zincirinin kırılması ve yerli değerlerin ithal ideolojileri mağlup edişidir.
> Türkiye’de 1800’lerin başından 2000’lerin başına kadar yaşanan, darbe, devrim ve reformlar aslında kendini arayışın birer kötü provasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.