Faruk Çakır

Faruk Çakır

Kıymetini bilmedikten sonra

Kıymetini bilmedikten sonra

Türkiye’nin yıllar önce önüne koyduğu bir hedef vardı. “Büyük Türkiye” olmak. Elbette bu büyüklük, sadece nüfus sayısı bakımından kalabalık bir ülke olmak değil, var olan bu nüfusun hem eğitimli, hem de sanat ve meslek sahibi olması arzu ediliyordu. Yıllar içinde nüfusumuz nisbeten hızlı artmış olsa da, eğitimli ve meslek sahibi nüfustaki artış ihtiyacı karşılamaktan uzak kaldı.

Son yıllarda ise nüfustaki artış hızı düşmeye başladı. Geçmiş yıllarda “100 milyonluk (büyük) ülke olacağız” diye yapılan propagandalar, bugün için geçerliliğini yitirmiş gibi görünüyor. Elbette bütün bunlar birer tahmin, ama rahata alışan aileler, çocuklarla uğraşmayı kendi hürriyetlerinin kısıtlanması olarak görüyor.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yaptığı tahminlere göre, 2011 yılı itibariyle binde 12,8 olarak hesaplanan nüfus artış hızı, 2019’a gelindiğinde ilk kez binde 10’un altına düşecek. 2019’da Türkiye nüfusu binde 9,9’luk artış hızıyla 80 milyon 983 bin kişiye ulaşacak. Nüfus artış hızı 2025 yılına gelindiğinde binde 7,7’ye gerileyecek. Bu tarihte Türkiye nüfusu 85 milyon 407 bin olacak. Bu tahminler gerçekleşirse, Türkiye nüfusunun 100 milyona ulaşması pek mümkün görünmüyormuş. (AA, 11 Haziran 2011)
Türkiye’nin nüfusunun kalabalık olmasından daha önemli olan, sahip olduğu genç nüfustur. Biliyorsunuz, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere çoğu ülke, genç nüfusa sahip değil. Yıllardan beri yapılan propaganda neticesinde hem evlilikler azaldı, hem de evli olanlar bile birden fazla çocuk yetiştirmeyi kendilerine yük olarak gördü. Bu yanlış adımlar Avrupa’yı ‘ihtiyarlar evi’ haline getirdi. Avrupa ülkeleri bu noktadaki yanlışlarını anladı, evliliği ve doğumu teşvik etmeye başladı, ama insanları ikna etmek kolay değil. Türkiye, bütün olumsuz propagandalara rağmen şu anda genç nüfus bakımından zengin bir ülke. Fakat, genç nüfusa sahip olmak tek başına bir anlam da ifade etmiyor. Bu nüfusun bilhassa değerler eğitimi bakımından iyi yetiştirilmesi, “bir parmağında on marifet” olabilmesi lâzım. Gençleri iyi yetiştiremememizin önünde de maalesef mevcut sistem var. ‘Tabu’larla çevrili eğitim sisteminde hür zihinleri yetiştirmek kolay değil.
Bu noktada Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu’nun tesbitleri de dikkat çekici. Türkiye’nin tabiî kaynaklar açısından zengin bir ülke olmadığını, en büyük zenginliğinin nüfusun yüzde 50’sinin 27 yaşın altında olması olduğunu ifade eden Kocaeli Sanayi Odası Başkanı, ancak en yüksek işsizlik oranının da yüzde 22 ile genç işsizlerde olduğuna işaret etmiş.
En büyük sermayemiz olan gençlerin, neredeyse dörtte birinin işsiz olması; bizim için “halledilmesi gereken işler” listesinde en önde olması gerekmez mi? Hani ‘Büyük Türkiye’ olacaktık? En verimli yıllarında işsiz kalan gençler, nasıl Türkiye’nin büyümesine katkı sağlayacak? Nasıl geleceğimizin teminatı olabilecek?
Gençlerin işsiz olması büyük bir problem, ama istatistiklere girmeyen ‘manevî boşluk’ aslında daha büyük bir problem. Düşünün ki gençlerin yüzde yüzü iş sahibi olsa, ama manevî bir boşluk içinde yuvarlansa övünebilir miyiz?
Övünebileceğimiz genç bir nüfusa sahip olabilmek için çok çalışmamız lâzım, çok...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi