“Meşveret kararı aldınız, şimdi ne oldu?”
Biliyoruz ki, Peygamberimiz (asm), görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışan bir önder değildi. Vahyi aynen tebliğ eder, kendisi de ona uyardı. Ancak vahye dayanmayan hususlarda kendi şahsî görüşünü sahabelerle eşit tutardı. Hemen her hususta ashabıyla meşveret eder, onların görüşlerini alırdı. Ebu Hureyre (ra); “Ben, Resulullah’tan daha fazla arkadaşlarıyla meşveret eden birini görmedim.” 1 der.
Bedir, Uhud, Hendek savaşları öncesinde, ordunun konuşlandırılması, savaş taktiklerinin tesbiti ve savaş esirlerinin akıbeti gibi en kritik konularda bile ashabına danışmış, onların fikirlerini almış, kendi düşüncesine aykırı olduğu halde meşveret kararı doğrultusunda hareket etmiştir. 2
Özellikle Uhud meydan savaşı kararı, çarpıcı ve ibretli sonuçları barındırır: Medine’nin dışına çıkmanın aleyhinde olduğu halde, ekseriyetin isteği üzerine şehir dışında savaşmıştır. 3 Şûradan çıkan ekseriyetin fikrine iştirak etmesi, elbette istişarenin önemini gösteren bir delildir.
Esasen bu anlayış, âyetin ve sünnetin gereğidir. “Onlarla iş hususunda istişare et” âyetinin hemen ardından “Bir kere de azmettin mi, artık Allah’a güvenip dayan, çünkü Allah kendisine güvenip dayananları sever.” 4 denilmesi, meşveret kararının tereddütsüz uygulanması gerektiğini gösterir.
Karar verilmişse, artık hemen uygulama safhasına geçilmelidir. Tereddüt olmamalı, emin ve kararlı bir şekilde, meşveret kararları uygulanmalıdır. Nitekim Uhud Savaşı öncesi, meşveretten “meydan savaşı” kararı çıkınca Resûlullah evine gidip zırhını giyer. “Meydan savaşı” isteyenlerin bir kısmı gelip, görüşlerinden vazgeçtiklerini söyleyince de, Resulullah; “Bir peygambere, zırhını giydiğinde, artık geriye dönmesi yakışmaz.” diyerek isteklerini geri çevirir. 5
Eğer Peygamberimiz (asm) istişareden vazgeçseydi, artık, hiçbir karar alınamaz ve uygulanamazdı. Çünkü, her toplumda farklı düşünenler, her meselede alternatif görüşler vardır. Bu sosyal hayatın tabiî bir gereğidir. Size göre yanlış dahi olsa, meşveret kararının arkasında durmazsanız, hiçbir karar alamazsınız!
Peygamberimiz (asm), Uhud’un hazin sonucunu bir gün önce rüyasında görmüştü aslında. Ama o, istişareyi esas aldı ve neticede 70 güzide sahabi şehid oldu. Harbin sonunda, Peygamberimiz (asm), “Şimdi ne oldu?” diye kimseyi azarlamadı, bilâkis istişare kararlarına sahip çıktı ve o görüşte olan genç sahabilerden hayatta kalanları teselli etti. Hiçbir sahabi, “Biz demedik mi, işte sonuç, biz böyle olacağını söylemiştik, ama dinletemedik!” diye hiçbir olumsuz girişim, hatta îmâda dahi bulunmamıştı.
Peygamberimiz (asm) Uhud Savaşı sırasında, düşman saflarındaki bir kısım bedevileri savaşmaktan caydırmak için Medine hurmalarından pay vermeyi teklif etmeyi gündeme getirmişti. Ancak sahabeler bu fikrin vahye dayanmadığını öğrenince, bunun zillet ihtiva eden bir teklif olacağı gerekçesiyle kabul etmemişler, Peygamberimiz (asm) de vazgeçmişti.
Uhud ve benzeri olaylardan çıkaracağımız sonuç şu: Sizin fikirleriniz isabetli olabilir, delilleriniz de güçlü olabilir. Ancak, hizmetler ve meseleler meşveret edilecektir ve çoğunluğa göre karar verilecektir. Sonuç fena da olsa, artık “Ben demedim mi, ne oldu, beni dinleseydiniz böyle olmazdı, ben kaç sefer söyledim!” gibi şahsî söylemlerin hiçbir değeri yoktur. Her zaman için meşveret kararının arkasında durmalıyız. Meşveretin esası budur çünkü. Zaten biz, meşveret etmek ve o yönde çalışmakla mükellefiz; yoksa sonuç almakla değil.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Cihad, 35. 2- İbnu Kesir, II, 128-129.; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 351; Zeydan, a.g.e., s. 103-104. 3- Sîre, 2:272; Tabakât, 3: 567-568. 4- Kur’ân, Al-i İmran, 159. 5- İbnu Kesir, II, 91; Beydavi, I, 178.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.