Târihin Türkiye’ye biçdiği rol
Bu sıralar Sûriye’den sıkça bahsetmemin sebebi güney komşumuzdaki olayların Türkiye’yi de doğrudan etkileme özelliğine sâhib bulunması. Zâten bu iki ülkenin birçok bakımlardan bir bütün teşkîl etdiğini de her vesîleyle vurguluyorum.
Dün bu tür olaylara bir yenisi daha eklendi ve Sûriye’deki çatışmalar Lübnan’a da sıçrayarak altı kişinin ölümüne yolaçdı. Lübnan’a yayılan olayların neden Türkiye’yi doğrudan alâkadar etdiğine gelince bu da Antakya’dan Beyrut’a uzanan bir senaryonun bir parçası olmasından ileri geliyor. Çünki Lübnan’da da Beşşâr Esad muhâlifi Sünnî çoğunlukla Esad tarafdârı Nuseyrîler (Alevîler) birbirlerini öldürüyorlar. Yüzde yedi gibi bir azınlıkda bulunan Nuseyrîlerin güçlü oldukları bölgeler Sûriye’nin sâhil kesimleri ve Lübnan’daki uzantıları. Şimdi anlaşılan Esad Rejimi bu kesimden ve Lübnan’daki uzantısından Sünnîleri sürerek bir “etnik temizlik” yapma amacını güdüyor.
Türkiye’nin buna seyirci kalması benim kanaatimce imkânsızdır. Çünki bugün kendi halkının yüzde seksenine karşı böyle bir politika güden bir iktidârın yarın eli rahatlarsa Kürdlere karşı neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Kaldı ki ezilmek istenen Sünnî halkın istekleri de son derece meşrû! Hürriyet ve adâlet istiyorlar.
Ancak bir bakıma güney uzantısı olan bir bölgede yaşanabilecek haksızlıklara karşı çıkan bir Türkiye’nin evvelemirde kendi evinin içini düzene sokması da elzemdir.
Düzayak Türkçeyle Sûriye Hükûmeti’ne “Sünnîlere ve Kürdlere ilişmeyin!” diyecek bir Türk Hükûmeti’nin Şam’dan “Siz önce kendi Alevîlerinize ve kendi Kürdlerinize bakın!” cevâbını almaması gerekmektedir.
Evet, AK Parti son yıllarda gerek Kürdlerin ve gerekse Alevîlerin durumlarını şaşılacak derecede düzeltmişdir. Sâdece Diyânet İşleri Başkanı’nın bir cemevini resmen ziyâreti bile bu yolda katedilen mesâfeye iyi bir örnekdir. Kürdlerle ilgili düzeltmelere gelince sâdece dillerini yasaklama kepâzeliğine ve vahşetine son verilmesini hatırlatmak yeter. Hayır, tashîh ediyorum, yetmez!
Bu ve benzeri adımlar çok önemli ama yeterli değil!
Şuna kesinlikle inanıyorum ki Türkiye Kürd meselesini bütün tarafların içlerine sindirebileceği tarzda çözme, hem de sür’atle çözme yeteneğine sâhibdir.
Yeter ki irâde olsun!
Bâzı Kürd aktivistlerle yapdığım görüşmelerde bunun aşırı olmayan çoğunlukdaki Kürd yurddaşlarımız tarafından da aşağı yukarı böyle görüldüğü izlenimini edindim. İlginç bir husus, benim konuştuklarımın “bölgesel” bir federalizm fikrine pek sıcak bakmayışları. Bunun pratikde uygulanma şansı bulunmadığını biliyorlar. Meselâ İstanbul, Ankara, Antalya vs. gibi Türk Kürdistanı dışı bölgelerde yaşayan milyonlarca Kürd ne olacak? Bunlar en ihtiyatlı tahmîne göre toplam Kürd nüfûsun %47’sini, hattâ başka hesablara göre %55’ini oluşturuyor.
O bakımdan Kürdlerin toplu yaşadıkları yerlerde istek üzerine Kürdce eğitimi yeterli görenler bile var.
Tabii tek sorun bu değil ama eğer Türkiye târihin kendine biçdiği rolü oynayacaksa bir noktadan hemen başlaması da şart.