Tansel Çölaşan yargılanmalı
Irak’a müdahalenin en temel gerekçesi neydi hatırlayanınız var mı? “Saddam’ın kitle imha silahları vardı” Ne diyordu Bush? “Afrika’dan uranyum tedarik ettiğini tespit ettik”.. Sonra kitle imha silahları bulunamadığında ilk önce ne dediler? “Saddam, gizli örgütleri eliyle kitle imha silahlarını sakladı” neyse uzatmayalım, oyunun son perdesinde, ABD “pardon” diyerek, işi kapatmaya çalıştı. Ne kaldı geriye? Üç parçalı bir siyasi yapı, Ortadoğu’da etnik ve dinî anlamda bozulmuş dengeler, yetim kalmış çocuklar, dul kalmış kadınlar, hayatını kaybetmiş en az 1 milyon sivil, evlerinden yerlerinden edilmiş 5 milyon Iraklı... Bir “pardon” kurtarır mı sizce?.. Bu anlattığım ya da hatırlattığım diyeyim mesele bir vakıa.. Daha sıcak.. Yeni.. Dolayısıyla başını sonunu iyi hatırladığımız için vermek istedim. Karşılaştırma yaparken Irak gözünüzün önünden gitmesin istedim..
¥
Kalemim titreyerek adını anacağım ama; “Tansel Çölaşan” yine sahnede.. Kanlı Danıştay Baskını’nın ‘türban için yapıldığı’ iddiaları, Çölaşan’ın o gün yaptığı açıklamayla hayat bulmuştu ilk olarak.. Tansel Çölaşan, saldırının ardından, Danıştay’ın kapısında, gazetecilere “Saldırgan ‘Allah’ın askeriyiz’ diyerek odadan içeri giriyor ve ‘Allah-u Ekber’ diyerek ateş ediyor” şeklinden mülakat vermişti.. Oluşturulmaya çalışılan algı son derece basit. Ülkenin hemen hemen her siyasi döneminde ziyadesiyle yaşadık bunları. Tanıdık bir provokasyon yani anlayacağınız. Neyse, şimdi Tansel Çölaşan; “Saldırının tanığı falan değilim. Saldırganın yakalandığı sırada ‘ben Allah’ın askeriyim’ diye bağırdığını oradaki polislerden duydum” demiş. Bir tür “pardon” anlayacağınız.. Peki ama yeter mi? Yetmez şüphesiz.. Tansel Çölaşan Danıştay cinayeti vesilesiyle Ergenekon Davası’na dahil edilmezse, davanın bir ayağı hep eksik kalacak. Alparslan Aslan ne kadar içeri girip cinayet işlediyse, kapının önünde bunun propagandasını yapmak da suç ortaklığıdır.. Hadi ben gene “suçludur” demeyeyim. İşi hukuka bırakayım. Çağırsın bu ülkenin yürekli savcıları meslektaşları Çölaşan’ı ve sorsunlar;
Neden daha barut kokusu havadayken bu konuşmayı yapma ihtiyacı hissettiniz? Görmediğiniz bir hadise hakkında nasıl böyle bir yargıya varabildiniz? Saldırının aklınıza ilk olarak bunları getirmiş olmasını psikoloğunuzla paylaştınız mı? Sorun bu Hanımefendi’ye, neyi amaçlamış, neyi hedeflemiş o gün ortalığı böyle yangın yerine çevirirken?..
Hatta kimsenin işine karışmak haddime düşmez ama, eğer diyorsa ki; “ben ‘Allah’ın askeriyim vs..’ sözleri oradaki polislerden duydum” o gün saldırı sonrası ilk yarım saatte o bölgede görevli bütün memurların kimliği biliniyor. Çölaşan’ın ifadesinden yola çıkarak polislere de sorun, “dediniz mi böyle laflar?” diye.. Bugün artık Danıştay Saldırısı’nın, Türkiye’yi kaos ortamına sokup darbeye zemin hazırlamak için yapıldığı ortaya çıkmışken, bu saldırıyı “başka bir şeymiş” gibi göstermeye çalışmanın da, aynı suçun içinde olduğuna inanıyorum. Hadi beni aksine inandırın.. Lütfen.. Kalın sağlıcakla