Riga'da tarihi süreklilik ve zihniyet dönüşümü…
Eski Sovyet ülkelerinden herhangi birine seyahat söz konusu olduğunda bu ülkelerin havaalanlarında karşılaşacağım muameleyi az çok önceden tahmin edebiliyorum. Bu ülkelerin çoğuna vize ile girmek mümkün olduğundan önceden vize almanız için bir sürü çaba göstermeniz gerekiyor. Bunların vize için aradıkları belgeler, davet mektupları, gerekçeler gibi hususlar Batı ülkelerinden tamamen farklı. Bu bir noktaya kadar normal görülebilir. Ancak havaalanlarında maruz kaldığınız muamele bir yandan edinilmiş alışkanlıkların nasıl kolay değişmediğini gösterirken diğer yandan devlet yönetimlerinin kendi vatandaşlarına olan kuşkucu ve baskıcı tavrını bütün açıklığıyla gözleme imkanı bulursunuz.
Latviya, Letonya ve Litvanya üç Baltık ülkesi olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği'nin işgaline girmiş küçük ülkeler. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlaşan bu ülkeler Soğuk Savaş döneminde Sovyetler ile Batı arasında tampon görevi gördüler ve Sovyetler mantığıyla şekillendiler. Sovyetler Birliği'nin çöküşü üzerine bu ülkelerin hızlı şekilde Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşmek için gösterdikleri çaba tam üyelikle noktalandı. Küçük Baltık ülkeleri şimdi Avrupa Birliği'nin birer parçaları. Gönderlerinde Avrupa Birliği bayrakları dalgalanıyor, sosyal ve ekonomik hayat AB standartlarına göre yeniden tanzim ediliyor. Bu hızlı ve köklü değişimi, yani Sovyetler sisteminden ve standartlarından AB standardı ve sistemine dönüşmeyi gayet net şekilde her alanda görmek mümkün.
Mesela Latviya'nın başkenti Riga sokaklarında dolaşırken hiç Rus otomobili görmüyor, hiçbir yerde Kiril alfabesiyle yazılmış bir levha ve ilana rastlamıyorsunuz. Nerede olduğunuzu düşünmezseniz rahatlıkla kendinizi herhangi bir Batı kentinde sanırsınız. Binalar, caddeler, sokaklar, düzen, intizam bildiğimiz Sovyet kentlerini hiç çağrıştırmıyor. Tarihi 12. yüzyıla kadar geriye giden Riga'da tarihi yapı hem işlevsel hem de bir sürekliliğin somut göstergesi olarak öne çıkıyor. Dini mimari örnekleri olsun, sivil mimari örnekleri olsun büyük bir özenle korunup sahip çıkılıyor. Ortaçağ'dan kalma bir restaurantın bugün de hizmet vermesi sürekliliğin bir göstergesi olmalıdır.
Her nedense biz şehirlerimizin tarihi dokularını korumayı ve sürdürmeyi başaramadık. Bizde tarihten kalan yapı ve doku ile güncel, modern ve bayağı olan yapı ve doku iç içe geçmiş durumdadır. Mesela Eski İstanbul veya Eski Bursa diyeceğimiz bir yer yok. Oysa ki başka yerlerde hep Old Town diye tabir edilen yerler var. Bu durumu ilk defa yıllar önce ziyaret ettiğim Tiflis'te görmüştüm. Oradaki bir yetkili Eski Tiflis'i gezdirmiş ve buraları korumak için nasıl bir özen gösterdiklerini anlatmıştı.
Muhtemelen şehirlerin eski dokusunun ve yapılarının korunması ve sürdürülmesi hali, insanın/toplumun tarihe, şehre ve yaşanan mekana bakışla ilgili bir zihin yapısına dayanıyor. Bizde de şehirler var, şehirlerin eski ve tarihi olan dokuları, eserleri, yapıları var; ancak onları başkaları gibi koruyamıyoruz. Bunun sadece bir ekonomik imkansızlıklar sorunu olduğu sanılmasın, işin özünde bir zihin yapısı sorunu olduğu kesin.
Şu örnek de dikkat çekmek istediğim zihin yapısını tebarüz ettirebilir. Latviya bir AB ülkesi, Avrupa ülkelerinde gördüğümüz türde uygulamaların olması gerekir. Riga Havaalanı'na indiğinizde oradaki işlemlerin yavaşlığı, görevlilerin kaygısızlığı, beklemelerin uzunluğu tipik bir Doğu Bloku ülkesinin ipuçlarını veriyor. ülkeye giriş öylesine önemli bir şey ki polis kontrolünden geçtikten sonra bile çıkışta tek tek alınıyor, valizler kontrol ediliyor ve öyle bırakılıyorsunuz. Yabancıların valizleri aranmazken kendi vatandaşların valizlerinin gümrükçülerce aranması, didik didik edilmesi ister istemez Sovyet sisteminin bir kalıntısını hatırlatıyor. Turiste biraz daha müsamahakar gözüken görevliler kendi vatandaşına karşı daha baskıcı ve kuşkucu bir zihin yapısına sahipler. Sovyetler Birliği döneminde Leninakan kapısında ambalaj olarak kullanılmış gazete kağıtlarını bile çöpe attıran görevli ile Riga Havaalanı'nda kendi vatandaşının sırt çantasını arayan görevli arasında bir farklılık yok. AB üyesi olsanız bile edinilmiş zihin formları kolay değişmiyor; zihniyetin dönüşümü elbette uzun bir zaman alıyor.