Değişim Sürecinde Türkiye
İslâm dünyasında geniş çaplı ve köklü bir değişim sürecine girilmesi doğal olarak bazı tıkanmaları ve açmazları da beraberinde getirdi. Bunların açılması ve düzlüğe çıkılması için etkin güçlerin oynayacağı rol önem arz ediyor. Uluslararası emperyalizmin baskı gücünü kademeli bir şekilde kaybetmeye başladığı ve bölgesel güçler teorisinin öne çıktığı bu dönemde Türkiye'nin oynayacağı rol de sıkça konuşuluyor. Fakat bunu değerlendirirken etki gücünü fazla abartmak da var olanı görmezden gelmek de yanlıştır.
Türkiye'nin bölgesel ve diplomatik konumuna bakarken iki hususu görmezden gelemeyiz. Birincisi tıkanmaların açılması için kendisine başvurulan ve etkin rol oynaması beklenen Türkiye'nin kendi içinde de önemli tıkanmalarla karşı karşıya olduğudur. Bunun belki ana sebebi de henüz tam anlamıyla sivil otoriteye geçilememiş olması ve bir güçler karmaşası yaşanmasıdır. İkinci husus da kendilerini "uluslararası toplum" olarak tanımlayan güçlerin uluslararası ilişkilerin yönlendirilmesinde henüz etkinliklerini koruyabildikleri gerçeğidir. "Bölgesel güçler" şimdilik büyük ölçüde teori düzeyindedir ve vakıaya dönüşüyor. "Uluslararası toplum" çerçevesine oturtulan emperyalist baskı ise geleneksel yapı olarak kendini kabul ettirmiş bir vakıadır ama etki gücünü kaybetmeye başlamıştır. Dolayısıyla bir bölgesel güç olma çabası içindeki Türkiye, "uluslararası toplum"un yörünge alanından da çıkabilmiş değildir. Libya'da gerçekte direnişe bir yarar sağlamayan operasyonda NATO çatısı altında yer alma ihtiyacı duyması, siyonist işgalcileri zorlayan "İkinci Özgürlük Filosu"na karşı işgal devletinin yanında yer alan ABD'nin baskılarına tavır koyamaması, dik duruşla çıkamaması bundan kaynaklanıyor. Yani içeride cuntanın, dışarıda emperyalizmin kalıntılarıyla karşı karşıya olmanın problemlerini yaşıyor.
Bununla birlikte etki gücünü artırdığı ve yıldızının parladığı da bir gerçektir. Bunu bazıları Osmanlı'nın geri dönüşü olarak değerlendiriyor. Fakat mevcut siyasi iradenin böyle bir hedefi olmadığı gibi gerek bölgesel ve gerekse uluslararası şartların buna elvermeyeceğinin de dikkatten uzak tutulmaması gerekir.
Bazı yorumlarda da Türkiye'nin özellikle demokratik ve siyasi alanda sivilleşme konusunda örnek ortaya koyduğu dile getiriliyor. Bu tür değerlendirmeler bir dönem, İslâm coğrafyasında Malezya'nın ekonomi ve sanayi alanında örnek kabul edilmesine benziyor. Ekonominin kötü yönetilmesi, yolsuzluklar ve dış unsurlara bol peşkeşler çekilmesi yüzünden İslâm ülkelerinin durumunun hep kötü ve halklara yoksulluğun hâkim olması sebebiyle, bütün bunlara kıyasla Malezya iyi bir örnek ortaya koymuştu. Arap dünyasındaki devrimlere rağmen İslâm âleminde hâlâ dikta rejimlerinin hâkim olması, halka seçenek sunma amacıyla değil var olanı onaylatma amacıyla seçimler yapılması, medyanın iktidarın resmi sözcülüğü görevini yerine getirmesi karşısında Türkiye'deki "çoğulcu yapı, murakabe edilen seçimler ve iktidarı serbestçe üstelik gayet sert bir dille eleştirebilen medya" örnek olarak görülüyor. Tabii buna bakılırken diğer tarafta hâlâ inançlarının gereğini yerine getiren örtülü hanımlara yönelik engellemelerin ve aşağılayıcı uygulamaların sürdüğü, sivil otoritenin bu uygulamalara karşı olmasına rağmen sonlandırmakta zorlandığı gerçeği de dikkatten kaçıyor.
Fakat tıkanmaların açılması için özellikle Türkiye'ye başvurulması, bu doğrultuda Filistin'deki dahilî anlaşmanın uygulamaya geçirilmesi merhalesinde ortaya çıkan engellerin aşılması için Türkiye'nin etkin bir şekilde devreye girmesinin istenmesi bir güven göstergesidir. Çünkü kendilerini "uluslararası toplum" olarak niteleyen emperyalist güçler, siyonist işgalcinin taleplerinin yerine getirilmesi için dayatma yaptıklarından tıkanmanın asıl sebebi durumundadırlar. Onların bunu açmaları beklenemez. O yüzden Türkiye'nin bölgesel güç olarak devreye girmesi büyük önem taşıyor.
Ancak Türkiye'nin Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargonun etkisiz hale getirilmesi için de etkin bir şekilde devreye girmesi, siyonist işgalciyi geri adım atmaya zorlamak için sivil dayanışmaya destek vermesi gerekir. Bunu yaptığı zaman uluslararası emperyalizm de sivil dayanışmayı dikkate almak zorunda kalacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.