Haksızlığı hak bilenler
Sadece İslâm dünyasının değil, bütün dünya insanlığının hak, hukuk ve adalet aradığına şahit oluyoruz. Dünya hükmen küçücük bir köy haline geldiğinden, artık her hangi bir yerdeki haksızlık, bütün insanlığı rahatsız ediyor. Öyle olmasa, Ortadoğu’da şahit olunan haksızlıklara, meselâ Amerika’daki ‘insan’ların itiraz etmesi mümkün olur muydu?
Elbette bütün dünyada haksızlıklar ve adaletsizlikler oluyor; ama adaletsizliğin en olmaması gereken yerler İslâm ülkeleri olmalıdır. Çünkü Kur’ân ‘adaletle idare’yi emrediyor. Ama maalesef ifsat şebekelerinin tuzakları sebebiyle İslâm ülkeleri çoğunlukla adaletsiz yöneticilerce idare ediliyor. Son aylarda yükselen itiraz sesleri başka ne ile açıklanabilir? Tunus’ta, Mısır’da ve komşumuz Suriye’de yaşananlar adalete duyulan ihtiyacı göstermiyor mu?
Bu noktada, İslâm Ülkeleri Teşkilatı’nın (İKÖ) tarihî bir adım atacağı ifade ediliyor. İKÖ, 28 ve 30 Haziran tarihleri arasında Kazakistan’da gerçekleştireceği Dış İşleri Bakanları toplantısında “İKÖ Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu”nu onaylayacakmış.
Komisyonun çalışma şartlarını ayrıntılarıyla bilemiyoruz, ama temelde İslâm ülkelerindeki adaletsizliğe son vermeye çalışacağı açık. Geç kalmış bir adım olmakla birlikte İKÖ’nün bu gayreti alkışlanmalı ve desteklenmeli. Elbette yıllardan beri süregelen haksızlık ve adaletsizlikler bir çırpıda sora ermez, ama ‘adil dünya’ya ulaşmanın da başka yolu yok.
Özelde İslâm dünyası ve genelde de bütün dünyadaki adaletsizliklerin sona ermesi için sivil toplum kuruluşlarına da büyük görev düşüyor. İdarecilerin doğru adımlarını destekleyip, yanlışlarına itiraz edilebilse mutlaka netice alınır. Nitekim, İslâm dünyasından insan hakları kuruluşları geçen yılın sonunda İstanbul’da yaptığı toplantıda bu konuda prensip kararı almış ve İslâm ülkeleri nezdinde ‘çatı kuruluşu’ olan İKÖ’ye çağrı metni hazırlamışlar. MAZLUMDER’in yaptığı açıklamaya göre bu metin, kurulması düşünülen “İKÖ Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu”na sivillerin girişini öngörüyor ve çeşitli teklifler sunuyor. Sözkonusu metni İslâm dünyasından 230 sivil kuruluş imzalamış ve İKÖ Genel Sekreterine ulaştırmış.
Devletlerin adil olabilmesi için, ‘insan hakları komisyonu’ gibi komisyonlarda mutlaka bürokrat olmayan kişilerin de görev alması icap eder. Aksi halde sadece bürokratlardan müteşekkil bir komisyonun ‘adil kararlar’ alabilmesi kolay değil. Bu maksatla kurulan Türkiye’deki ‘komisyon’larda da siviller zaten bu niyetle görev almıyor mu? Benzer uygulama “İKÖ Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu” için de düşünülmeli.
Tabiî ki ‘insan hakları’nın tam olarak yerleşmesi için hak ve adalet kavramının tam ve doğru olarak kavranması gerekir. Hayatı boyunca haksızlık ve adaletsizliklere maruz kalan ve her zaman ‘müsbet hareket’ eden Bediüzzaman’ın hayatı ‘insan hakları aktivistleri’ne bu yönüyle de örnek olmalıdır.
“Sürgün”deki Üstad Bediüzzaman, “Neden vesika (ikamet belgesi) için (idareye, yöneticilere) müracaat etmiyorsun, istida (dilekçe) vermiyorsun?” soruna “Beş altı sebep için müracaat etmiyorum ve edemiyorum” demiş ve “beşincisi”ni şöyle anlatmış: “Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir. Ben bu haksızlığı ve hakka karşı hürmetsizliği irtikâp etmek istemem vesselâm.” (Mektubat, On Altıncı Mektub, 75)
“Hak” dâvâ ederken bu ölçüyü akılda tutmak en iyisi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.