Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Rejim muhafızları, statüko bekçileri, devlet hukuku gardiyanları neredes

Rejim muhafızları, statüko bekçileri, devlet hukuku gardiyanları neredes

Rejimin muhafaza ve müdafaa edilmesi, çok değil, bir seçim öncesinin en önemli konularındandı...
Bu kadar mühim konular nasıl bu kadar sür’atli eskir? Eskimek bir yana gündemden neredeyse tamamiyle düşer?
Statükonun korunması bir seçim önce yine başımızın üstünde gezdirdiğimiz konulardandı.
Şimdi ayaklarımızın altında bile bulamıyoruz.
Ya devlet hukukunun o yüce mevkiine ne oldu? 367 ne oldu? O muhteşem 367’ciler korosu nereye gitti?
Bu nasıl değişim ve bu değişimi kim ve nasıl yaptı?
Bu sorudan daha önemlisi şu: Bu konular birinci derecede önemliyse, neden şimdi önemini kaybetti? Ya zaten önemsizdiler, ya da bu kadar önemli konuları eskitmenin cezasını bir zaman sonra çekeceğiz!
Anayasaya bakarsanız, bu konular önemini koruyor. Son referandum da çok fazla etkilemedi bu hususları.
Anayasa’da önemli olmaya devam ediyorlar, tabiatiyle mevzuatta da. Buna rağmen neden önemsizleşiyorlar?
Çünkü Türkiye’nin sentetik rejim kurgusu sınıra dayandı.
Cumhuriyeti önemli kılan, tek başına devlet rejiminin cumhuriyet olması değildir. Eğer başka nitelikler yoksa, cumhuriyetin saltanattan tek farkı, babadan oğula geçen bir devlet başkanlığının olmamasıdır.
Türkiye cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanları hangi padişahtan siyasi otorite olarak güçsüzdü?
Mesela son devrin muktedir padişahı Abdülhamid’den mi? Resmen ne denirse densin, fiilen bunun böyle olduğu iddia edilemez.
Buna karşılık bizim cumhurbaşkanımızdan siyasi otorite olarak güçsüz son devir padişahlarımız vardı. Abdülmecid, kısmen Abdülaziz ve bilhassa Sultan Reşad.
Türkiye’de cumhuriyeti bu padişahların durumundan farklı kılan ne idi? Parlamento mu?
Meclis’in tek parti devrinde bir gücünün olduğunu söylemek, kendisini seçen lidere aykırı hareket edebileceğini düşünmek bile mümkün değildir.
1944 yılına kadar, TBMM bütün kararlarını oybirliği ile almıştır!
Bu cumhuriyet, bu statüko ve bu devletçi hukuk hâlâ bizim eğitim-öğretim sistemimizin baş tacıdır, miyardır, mihengidir. Ama gerçekleri bu camid yani donuk bilgilere sığdırmak mümkün değildir. Türkiye, 1950’den beri bütün bunları yalanlayan bir değişim yaşıyor.
Demokrasi Türkiye’de sistemi çatışmasız değiştiriyor. Bu değişim müdahaleler yüzünden çok hızlı işlemedi ne yazık ki. Şimdi her şeyin sınırına geldik.
Türkiye yeni bir yapılanma için karar anında. Her şey yeniden tanımlanacak, meşruiyet başta olmak üzere.
Eski meşruiyet tanımı tamamen sentetikti. Meşruiyet anayasanın ve ona bağlı kanunların tarifleri çerçevesinde idi. Halbuki toplum bu tarifleri aşan bir meşruiyet hissine ve düşüncesine sahipdi.
Türkiye’nin cumhurbaşkanlarının, uzun süre Türkiye’nin insanını temsil eden bir nitelikte olması istenmiyordu.
Nedir ortalama Türkiye insanı?
Dini, tutum alışları, kültürü, alışkanlıkları?
İşte bütün bunları temsil eden bir cumhurbaşkanı olarak Turgut Özal seçildiğinde, onun cuma namazına gitmesi sorun olmuştu.
Sonraki cumhurbaşkanlarında olmadı ise, onların böyle bir temsil niteliği olmadığındandır.
Artık cumhurbaşkanları, üst yöneticileri Türkiye’nin halkını her anlamda temsil eden bir yapıda olmak zorunda. Böyle olmayanların orada bulunuşu dahi bu yapının bir sonucu olarak açıklanmak durumunda.
Sınıra dayandık: Rejim muhafızları, statüko bekçileri, devlet hukuku gardiyanları neredesiniz?
Oyun bitti!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi