Birileri AKP’ye hatırlatmalıSeçimler bitti
SİYASETTE amaçların doğru veya haklı olması yetmez, yöntemlerin de ‘elverişli’ olması gerekir.
CHP de iktidar da böyle davranmıyor!
CHP yemin etmemekle kendisini zora soktu. “AKP’ye diz çöktüreceğiz” gibi düşüncesizce söylenmiş sözler, bumerang gibi tepti...
İktidar CHP’nin dönüşünü kolaylaştıracak jestler yapmıyor, psikolojik olarak zorlaştıracak salvolar yapıyor. İşte “Tükürdüklerini yalayacaklar” gibi rencide edici sözler... Meclis’e devamsızlıktan CHP’lilerin vekilliğinin düşürülmesi gibi gözdağı taktikleri...
Bunlara Kılıçdaroğlu da “Şantajlara boyun eğmeyeceğiz, her bedeli ödemeye hazırız” diye karşılık veriyor...
Partilerle ilgili duygularımızı bir kenara bırakarak insafla, izanla, vicdanla düşünelim: Bu çatışmacı tavırlardan çözüm çıkar mı?
Daha önemlisi, nasıl anayasa yapacak bunlar?
Sabah’tan uyarılar
Dünkü Sabah‘ta Mehmet Barlas, siyasette bazen “cesaret”in değil, “zarafet”in daha iyi sonuç vereceğini yazdı. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları “zarafet”le davranmalı, artık yemin ederek krizi çözmeliydiler.
Aynen katılıyorum...
Barlas, Başbakan’a da sesleniyordu:
“Siyasi tehlikeler konusunda sade ‘cesaret’in değil ‘zarafet’in de gerektiğini bilmesi gerekenler arasında Başbakan Erdoğan da var...”
Bana göre öncelikle Erdoğan var...
Çünkü başbakandır, çünkü yüzde 50 oy almıştır... Çünkü yeni anayasayı yapmak için partiler arasında “zarafet” tavrına öncülük etmesi gereken lider kendisidir.
Yine Sabah‘ta Hıncal Uluç da Başbakan’a hitaben “İç siyasal sürtüşmelerle uğraşma devriniz geçti, o savaşı kazandınız. Bitti... Bu ulus, sizi artık bir dünya lideri olma yolunda görmek istiyor... Bütün ulusu kucaklayın” diye yazdı.
Evet, “seçimler” bitti! Muhalefeti hırpalamaya devam eden AKP’liler bunu fark etmeli artık! “Balkon dönemi” gerekli ise, bunun geçerli olduğunu da iktidarın göstermesi lazımdır.
CHP’siz olur mu?
Benim temel endişem, büyüyen, derinleşen, radikalleşen Kürt meselesidir.
Atatürk’ün 1930’ların otoriter dünyasında bile çözemediği, her türden hiçbir hükümetin çözemediği bu sorunu AKP de tek başına çözemez! İşte, Başbakan sorunu yumuşatacağı umuduyla “açılımlar” yaptı; yapması da gerekiyordu ama sorun yumuşamadı, daha da radikalleşti!
Çünkü PKK-BDP demokratik değil, totaliter bir harekettir.
Bu hareketin sürekli radikalleşmesi, çözüm alanında hükümetin de radikal adımlar atmasını gerektirebilir ve CHP’nin desteği, en azından toleransı olmadan bu yapılamaz! İngiltere’de muhalefetteki Muhafazakârların desteği olmasaydı Tony Blair yapabilir miydi?!
Erdoğan bu kadar büyük bir meseleyi çözebilirse tarih kendisini büyük devlet adamları arasında kutlayacaktır... Böyle ağır bir sorun ortada dururken AKP’nin hâlâ CHP’nin burnunu sürtmeye çalışmasını ben anlamıyorum.
Cemil Çiçek’in tarzının yarattığı iyimserliği tümüyle iktidar da bütün ülkeye vermelidir.
Altan Tan’ın açıklaması
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan telefonla bir açıklama yaptı, özetle şöyle:
“Ben Diyanet İşleri Başkanı’nı eleştirdim çünkü Kutlu Doğum Haftası’nda sadece dualar, tekbir ve salavatlar getirilip dini konuşmalar yapmak gerekirken ‘resmi’ söylemle konuştu. Eleştirdim ama kesinlikle ‘alçaklık etti’ demedim. Bu sözler benim üslubumda yoktur... ‘Lazlar fındık akıllı, Kürtlerin aklı karpuz kadar’ da demedim. Benim dünya görüşüm buna izin vermez...”
Eskiden PKK’yı eleştirdiğini hatırlattığımda da şunları söyledi:
“PKK’yi eleştirdiğim sözlerimin de bütün sözlerimin de arkasındayım.”
Menderes hareketinden geldiğini bildiğim Altan Tan’a dostça tavsiyem, TV’lerde yangına benzin püskürten ateşli konuşmaları bırakması, sakin, yol açıcı ve çözüm alanında kendisini muhataplardan biri haline getirecek pozitif bir üslup geliştirmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.