Koltuk diyetinin ağır bedeli
Kemal Kılıçdaroğlu kendisini koltuğa oturtanlara diyet borcu ödemek adına partisini eritiyor.
Referandum ve genel seçimde isabetli çalışmalarıyla öne çıkan Andy-Ar araştırma şirketi, CHP’ye oy veren seçmenin de Kılıçdaroğlu ve CHP’den memnun olmadığını ortaya koydu.
Araştırma CHP’nin seçimdeki oy oranını da koruyamadığını ve yüzde 21’e gerilediğini gösterdi.
3’üncü kez seçim kazanan AK Parti’den memnun olanların oranı ise yüzde 92’ye tırmandı.
Seçimden önce yüz seçim olsa AK Parti kazanır diye bir yazı yazmıştım, görünen CHP’nin bu kafayla AK Parti’ye sandıkta hiçbir zaman rakip olamayacağı.
Türkiye böylece adı konulmamış bir tek parti dönemine giriyor diyebiliriz.
Japonya’da olduğu gibi seçimlerden hep AK Parti’nin birinci çıkması ihtimali bu tabloda ağır basıyor. Her 3 dönemde bir başbakan değişebilir ama iktidar partisi aynı kalır.
Burada AK Parti’nin yönetim başarısı kadar muhalefetin kabiliyet eksikliğinin de büyük payı var. CHP meşruiyet sorununu ciddiye almayarak kan kaybediyor.
Bu tablo aslında başta Meclis boykotu olmak üzere son dönem politikalarının halk tarafından onaylanmadığını, bu mücadelenin meşru bulunmadığını gösteriyor. Ancak işin içinde ‘’Bir numara’’ olduğundan olsa gerek, CHP bu politikasında direniyor. Daha kaybedecek çok oy var diyebiliriz.
Elinde silahla barış olmaz
PKK liderleri ve Abdullah Öcalan sürekli barış mesajları verip tarihi fırsatlardan bahsediyor. Ama PKK kan dökmeye devam ediyor.
Hakkari, Yüksekova’da dün evinden çıkan 2 uzman çavuşun öldürülmesi Kürt meselesinin çözümüne ve Kürt halkına nasıl bir hizmet sağlar bilemiyorum ama barış yoluna konulan büyük bir engel olduğundan eminim. Eğer taraflarda gerçekten barış iradesi varsa, görüşmeler müzakere aşamasına gelmişse, silahların susması, masum insanların ölümüne son verilmesi gerekir. Bir elde silahla barış yapmaya çalışanların inandırıcı olması mümkün değil.
Futbol sadece futbol değildir
FİFA rüşvet iddialarıyla çalkalandı, İtalya’nın dev kulüplerinin adı şikeye karıştı.
Türkiye’nin en büyük kulüplerinden biri ağır suçlamalara muhatap.
Çünkü futbol bugüne kadar herkesin bir takım olayları bilip sustuğu bir alandı.
Bu noktaya gelinmesinde kabul etmek gerekir ki, spor medyasının da rolü büyük oldu.
Kulüp yöneticileriyle girilen samimi ilişkiler gazeteciliğin ikinci planda kalmasına yol açtı.
Açıkçası bu olayların bir kısmını gazetelerde okumamız gerekirdi bugüne kadar ama kulüp başkanlarını gücendir
meme kaygısı hep ağır bastı.
Bu davanın spor medyasında da yeni bir anlayışı hakim kılması gerekir diye düşünüyorum.