Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Bir Rasim Ozan Kütahyalı yazısı

Bir Rasim Ozan Kütahyalı yazısı

“Özgürlük akımının önünden çekilin!” yollu bir ikaz, biçimsel sakilliği bir tarafa, siyasi tutarlılık bakımından da kusurlu bir meydan okumayı içinde gizler.
Çünkü bu söz, bir tutsağın feryadından çok, bir tahakkümcünün pervasızlığını imler.
Suriye’deki muhalifleri tutan bir arkadaş, “Peki bu muhalifler ne istiyor?” sorusuna hiç beklemeden “Tabi ki özgürlük” deyivermiş ve birkaç saniye içinde kendi bile verdiği bu özensiz ve sakızımsı laftan mahcup olmuştu.
İnsanlar kendilerinin önemsenmesinden ve yaşadıkları hayat pratiklerinin biricikliğinden dem vurulmasından çok hoşlanırlar.
“Biz sivillerin militarist eğitim sisteminde beyinleri yıkandı” cümlesini sarf eden bir adam, asla milyonlarca insanın maruz bırakıldığı bir “dehşeti” betimliyor değildir.
Bahse konu milyonların içinde “beynine su değdirmemiş nadide bir kişi olarak kaldığını” veya “değen suyun diğerlerinde olduğu gibi kendisinde herhangi bir temizliğe yol açmadığını” iddia ederek, nasıl da o yığınların arasından sıyrıldığını böbürlenerek anlatmaya çalışmaktadır. Bu “başarısından” ötürü de herkesin salonunda biblo olmayı hak ettiğini düşünmektedir.
Yoksulluk ve yoksunluk sebebiyle okul yüzü görememiş kimselerin beyinlerinin otomatik olarak onunkinden daha “özgür” olması gerektiğini söylediğinizde ise şartların kendisi açısından bir şey ifade etmeyeceği yalanını söyleyecek ve kendisiyle hiç alakalı olmayan Yaşar Kemal veya Orhan Kemal gibi romancıları misal verecektir. (Şayet bunlar aklına gelmemişse bile biz getirmiş olalım).
Sürekli olarak karşı çıktığı veya hiç ilgili olmadığı ideolojilerden rol kapmak, koz paylaşımında gasıp bir pozisyon elde etmek ve bir hacıyatmaz çevikliği ile bütün kozları yakışır mı yakışmaz mı diye bakmadan kendinde toplamak ve bunları gönlü nasıl istiyorsa öyle kullanmak; bu gibilerin vazgeçilmez vasıfları arasındadır.

***

Dedesinin ve ninesinin yürürken takunyalarının ardı sıra gelecek çapta evliyalar olduğunu söyleyen laikler ile aile efradının “acayip CHP’li” olduğunu, lakin kendisinin kafasına saksı düşmüş de oracıkta hakikati bulmuş bir eski ecnebi gibi Leylalaştığını ileri süren muhafazakar-liberal tipler, bu pazarlama taktiklerini hep aynı üslup ve tonlamada yaparlar.
Mesela mevzu içkiden mi açıldı; hemen berduş bir akraba bulunur, olmazsa da uydurulur, “Birader benim dayı tarafı sünger gibi çeker… Bir albay amcam var, Atatürk deyince uyuyor olsa bile otomatik olarak esas duruşa geçer… Yaa işte görün nasıl bir ortamdan çıkıp da böyle muhafazakar haklar savunucusu bir adam olabildiğimi. Biz öyle her sabah Esmaül Hüsna okunan bir aileye doğup da bu dini hazırlop bulmadık …”
Hemen herkesin hemen her gün karşılaştığı bu ve buna benzer sözlerden anlaşılacağı üzere bu kişiler dindarlardan sürekli imtiyaz beklemektedirler. Bizatihi din yahut dindarlar için neleri terk ettiklerini söylemeye çalışarak, eğer onlara istedikleri ilgi ve imkan sağlanmazsa bunun bir nankörlük olacağını dahi düşünürler. Vaktiyle onlardan birisi “28 Şubat’ta kurulan muhafazakar-liberal ittifakı bitti, ey muhafazakarlar şimdi ne haliniz varsa görün” diye haykırmıştı.

Yine aynı şekilde “Benim bir babaannem vardı; her gece teşehhüt halinde başını kalp hizasında kırarak seccade üstünde uyur, sabah vakti girince alnındaki nurla güneşin ilk nuru birleştiğinde Allah diye sıçrardı…” şeklinde konuşan Atatürkçüler de bilirsiniz elbet…
Bunlar, nasıl da mazbut bir aileden gelip cumhuriyetin sağladığı imkanlarla aydınlandıklarını ballandırırken, sürekli kısa devre yapıp durduğunu düşündükleri bir babaanne simgesiyle gerektiğinde dindarlardan da ideolojik hırsızlık yapma potansiyelini her zaman cepte görürler. Yani aynı sembol üzerinden her yöne işleyebilen oldukça kullanışlı bir tasarımdır bu.

Hem laik, hem muhafazakar taraftan çıkan bu uyanıklar, esasta aynı şeyi yaptıkları için ne kadar da birbirlerine benzerler.
Yani herkes anasının-babasının, ninesinin-dedesinin ne kadar da kendinden uzak olduğunu izaha kalkıp durur. Böylece köklerinden ne kadar koparlarsa o kadar iyi birer “özgür birey” olduklarını cümle aleme ilan etmiş olurlar.

“Özgür birey” olmaları bir şey değil de panayır trenine bindiklerinde, tren için babalarına saatlerce zırladığını unutarak, o şapşal makineye binmeyi umursamayan nitelikli çocuklara iki de bir “Özgürlük akımının önünden çekilin!” diye bağırıp caka satmaları biraz fazla oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi