Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Devlet tesettürünün sonu!

Devlet tesettürünün sonu!

Tesettür yasağı “ilke ve inkılaplar” arasında mı idi?
Resmen değildi, fakat fiilen örtünmek yasaktı!
Ateist Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi, laik Türkiye’de de çarşaf yırtma, örtü açma kampanyaları düzenlenirdi.
(Şimdi “otuzlu yıllarda” desem, meşhur bir kanuna mugayir sayılır, başımız yok yere derde girer!) 1940’larda, şehirlerimizde, kasabalarımızda jandarmanın, vali veya kaymakam emri ile çarşaf yırttığı, örtüleri açmaya zorladığı bir efsane değil, iki nesil öncemizin gerçeği idi.
Annelerinize değilse, ninelerinize sorun... Kadınlar o yüzden çarşıya, hükümetin bulunduğu şehir merkezine giremezlerdi...
Türkiye’de laiklik kutsalı alanında bırakmak değildi, kutsalı yasaklamaktı. Kutsalı yasaklayan, yeni kutsallar üretir. Başörtüsü yasağı bazılarına göre, Kemalist rejimin kutsallarındandı.
Hayızdan nifastan kesilmiş, vücut kuturları genişlemiş nice CHP’li haminnenin örtülü hemcinslerine karşı yürüttükleri canhıraş mücadele başka nasıl açıklanabilir?
Oysa, en çok onlar örtünmek ihtiyacı içindeydiler!
Ninelerimiz, ebelerimiz... Onların resmi nasıl bir resimdir?
Elbette örtülü! Şimdi ebe, nine, büyükanne resmi yok!
Yaşı bu sıfatları çoktan haketmiş Ajdacıklar, plastik cerrahların atölyelerinde görünmez ameliyat mahallerini teşhir için zaman ve para harcıyorlar. Böylece güya gençliklerini “muhafaza ve müdafaa” ediyorlar!
“Ey Türk kadınlığı, birinci vazife üryan görünmektir!” direktifini kimler verdi? Elbette Atatürk değil!
Rejim kutsallığı ebem yaşındakilerin örtünmesine mani oluyordu. Öyleyse, bilhassa gençlerin örtünmesi önlenmeliydi!
1970’lerde ilk başörtüsü isyanı başladı! Sonra seksenden sonra, bilhassa 1986’da yeni bir dalga örtülü genç, sistemi felç etti. Kadına yatırım yapan, dine karşı kadını kullanan cumhuriyetçilik, işte o zaman iflas etti!
“Örtünüyorsan okuma!” denildi. Hani ya, kızlarımızı okutmazsak adam olamazdık?
Turgut Özal YÖK Başkanı’nı belli ölçüde ikna etmişti, herkesin olağan karşıladığı bir dönemde, yasak patlak verdi. Ve bugüne kadar, zaman zaman şiddeti artarak geldi.
Geldi de ne oldu? Hiçbir yasak ebedî değildir. Hürriyet talebi ebediyyen engellenemez.
1970’ten bu yana kaç nesil, başörtüsü zulmünün muhatabı oldu?
Ne acılar, ne facialar... Yani trajediler yaşandı.
Başını açanlar da oldu, inadına örtenler de.
Zulmün topu, tüfeği, güllesi... Her şeyi vardı... Fakat hiçbir zulüm payidar olamazdı.
Yasağın altın kurumları Danıştay’dı, Anayasa Mahkemesi idi elbette!
Eğitim-öğretim hürriyetini genişletici bütün açılımlar, Danıştay’dan dönüyordu.
Hürriyetleri genişletmeye yönelik kanun ve hatta anayasa değişikliği hamleleri Anayasa Mahkemesi’ne tosluyordu.
Partiler ona sebep kapatılıyordu.
Rejim tesettürünü korudukça, tesettür yasaktı! Rejimin örtüleri açılıyor. Sistem şeffaflaşıyor. Örtü yasağının da sonu geliyor.
Danıştay, 2010 Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı (ALES) sonbahar dönemi kılavuzundaki başörtüsüyle sınava girilmesine imkân tanıyan düzenlemenin iptaline yönelik başvuruyu reddetmiş...
Geç kalmış adalet!
Danıştay, YÖK’ün itirazını haklı bulmuş. Başvuruyu yapan Eğitim ve Bilim İş Görenleri Sendikası’nın (Eğitim-İş) dava açma ehliyetinin bulunmadığına hükmetmiş.
Yetkisizlerin zulmü bitiyor, hukuk avdet ediyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi