Milletvekili Yemini, Amerikan Polisi Yemini...(2)
Yemin, en kısa tanımıyla; bir işi yapıp yapmamak üzere varılan kararı kuvvetlendirmek için mukaddesat üzerine yapılan anttır. Dolayısıyla yemin eden kimsenin; inandığı, kudretine güvendiği, kendi duygu-düşünce ve değerlerinden üstün tuttuğu bir kutsalı olması gerekir. Bunun anlamlı olabilmesi için de kişinin mükellef ve yemin edilen şeyin aklen mümkün olması icap etmektedir.
Yemin’de inandırıcılığı kuvvetlendirmek için çeşitli araçlar ve usuller kullanılır. Bu bazen unlu bir mamul (ekmek-nimet çarpsın!), bazen de keskin bir metal (kılıç üzerine yemin; Kırgızlar ‘sözümde durmazsam ahdimi bozarsam bu demir vücuduma girsin ve kanlı bir suretle çıksın’ diye yemin ederlermiş) veya ateş gücü yüksek bir silah (tabanca-tüfek; Emniyet güçlerinde yapılan yeminler) olabilir.
Her neyse ama bütün bunların özünde bir “öldürücülük” veya “olduruculuk” gibi üstün bir vasıf vardır. Kişi “ekmek-nimet çarpsın” derken elbette ki ekmeğin fiziki bir madde olarak kafasına vuracağını ve onu yaralayacağını kastetmiyor tabii: “Bu işten öyle bir sonuç doğar ki ekmeksiz kalır ve hayat bizim için son bulur” demek istiyor. Silahta da öyle; sonunda “olmak ya da olmamak”, “yaşamak ya da yaşamamak” var.
İslam’a göre yemin niyet üzeredir ve ancak Allah’ın ismi üzerine yapılabilir. Bunun dışındakiler, halis niyet olsa bile yemin sayılmaz. Çünkü İslam inancına göre, ezeli ve ebedi bağlayıcılığı olan tek kudret sahibi varlık Allah (cc)dır. Yüceltilebilecek (ta’zim) sadece O’dur. Bu bab’da başka bir nesne üzerine yemin etmek Allah’a şirk koşmak anlamına gelir ki bunun dindeki karşılığı bellidir. Resulüllâh (SAV) babalar, analar üzerine yemin etmeyi bile yasaklamıştır.
Bütün bunların sonucunda açıktır ki; Milletvekili And’ındaki “namusum ve şerefim üzerine and içerim” cümlesi anlamsızdır. Bu anlamsızlık; hem namus ve şerefin ölçülebilir, tartılabilir ve kişiyi yükümlü kılabilir bir mefhum olmamasından, hem de burada (özellikle bir Müslüman için) Allah adına “bir söz verme eylemi” gerçekleşmemesinden kaynaklanmaktadır. Dahası liderlerin, vekillerin, karşıt grupların özellikle seçim kampanyalarında, birbirlerine sürekli olarak şerefsiz-namuzsuz veya benzeri anlam taşıyan söylemlerle hitap ettiklerini bilmiyor muyuz?
BDP’nin yemin etmeyişine gelince... Bu durumda, etseler ne olur etmeseler ne olur; vereceği söze kendileri inanmadıktan sonra? İnanmadan, dayatmayla, zorunlulukla yani “yasama yetkisi” kazanabilmek için içilen yeminle millete hangi güvence verilecek ki?.. Adet yerini bulsun diye yapılan bir “resmi yemin metni okuma” eylemi bu, o kadar. Kanımca, bağlayıcılığı olmayan böyle bir yeminin hiç de gereği yoktur. Niye kendimizi kandırıyoruz ki?.. (Aslında yemin etmiş olsalar da CHP’li vekiller de aynı durumdadır.)
Oysa bütün dünyada yeminler kutsal kitaplar üzerine yapılır. Evlilik akidleri de öyle. Milletvekilleri, devlet başkanları görevlerine başlarken kutsal kabul ettikleri kitaplara el basar, yüce bildikleri manevi değerler üzerine söz verirler...
Doktorların mesleğe girerken yaptıkları yeminde de Hipokrat; “Hekim Apollon Aesculapions, hygia panacea ve bütün Tanrı ve Tanrıçaları tanık tutarım ki, bu yeminimi ve verdiğim sözü kuvvetimin yettiği kadar yerine getireceğim....” diyor. O da, o çağda, yapacağı işlerde (tıp mesleğinin icrası), inandığı kutsallar üzerinden insanlara güvence vermektedir.
Şimdi bir de Amerikan Polisi ve Türk polisinin ettiği yeminlere bakalım. “Amerikan Polisi” yemin ederken; “Polis olarak birinci görevim; vatandaşın mal ve canını koruyarak insanlığa hizmet edeceğim. (...) Barışı şiddete, zayıfı güçlüye, suçsuzu suçluya karşı eşit, adil ve özgürlükçü bir anlayışla koruyacağım. (...) Bu hedeflere ulaşmak için, tanrının huzurunda kendimi polislik mesleğine adıyorum.” diyor(*).
“Türk Polisi” ise yemininde; “T.C. Anayasası’na, Atatürk ilke ve inkılâplarına, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine bağlı kalacağıma... (...) Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halimle göstereceğime, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” ifadelerini kullanıyor(*).
Bir de “Türk Jandarma Yemini” var: “Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve Cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime... (...) Vatan, Cumhuriyet ve vazife uğruna seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.”(*).
Aralarında çok farklar var ama burada, bu yemin metinlerinin içeriği üzerinde durmayacağım. Benim dikkati çekmek istediğim nokta; yemin metinlerinin sonundaki “verilen sözün güvencesi olacak merci-kuvvet”.
Amerikan Polisi, “Tanrının huzurunda” diyor!
Türk Polisi, “namusum ve şerefim üzerine” diyor!
Türk Jandarması ise, “namusum üzerine” diyor!
Bu kadar analizden sonra yorum ve hüküm sizlerin.
(*) Güvenlik Hizmetlerinde Etik İlkeler ve Profesyonel Davranışlar, Dr. Fevzi Erdoğan, Aydan Matbaacılık, 2008.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.