Hükümetinizin kıymetini bilin!
Avrupa ve Amerika yeni bir ekonomik krizin kucağında.
Uzmanlar 2’nci bir dip olasılığını tartışıyor, aralarında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de bulunduğu bir başka grup ise Batı’nın Japonya gibi 10 yıllık bir durgunluk dönemine girmesini öngörüyor.
Yani Türkiye’nin ekonomik partnerlerini zor bir dönem bekliyor.
Ancak Batı böylesi büyük sorunlarla uğraşırken Türkiye bu yıl en az yüzde 7 büyüme bekliyor.
Nasıl oluyor bu?
Çünkü Amerika’da politik sistem kilitlenmiş durumda.
Ekonominin hastalıkları biliniyor, tedavi yolları da ortada.
Ancak Kongre’nin bir ayağının her türlü vergi artırımına karşı çıkan Cumhuriyetçiler’in elinde olması, Başkan Obama’nın radikal reform kararları almasına izin vermiyor.
Dünyanın dört bir köşesine bilgi ve teknoloji ihraç eden Amerika, elindeki bu zenginliği kendi kamu düzenini düzeltmek için kullanamıyor.
Washington şu anda Boğaz’da dümeni kilitlenmiş bir şilep gibi son hızla karaya doğru ilerliyor.
Şilebin batma tehlikesi var ama çarptığı yerlere de ağır hasar vereceği için tehlikenin boyutu büyük.
Avrupa ise kurduğu birliğin tuzağında.
Gelmekte olan tehlikeleri görüyor ama merkezi akıl sisteminden yoksun olduğu için o da parmağını oynatamıyor.
Yunanistan tehlikesini zamanında görmelerine rağmen önlem alamadıkları için kriz bugün geldi İtalya ve İspanya’nın kapısına dayandı, herkes Euro’nun geleceğini sorguluyor.
Türkiye ise Erdoğan’ın deyimiyle artık ustalık dönemine girmiş, Ankara’da 10 yıllık bir tecrübeye erişmiş bir iktidara sahip.
Ağustos sıcağında hem oruç tutan, hem de güvenlik toplantısı, anayasa toplantısı, ekonomi toplantısı demeden koşturup duran bir kadro işbaşında.
Bu disiplin ve karar alma mekanizması Türkiye’nin dalgalı denizlerde bile güvenle yol almasını sağlıyor.
Yüzde 10 barajı yüksek ama bunun çok aşağılara çekilmesi Türkiye’yi bugün üzülerek izlediğimiz Amerika ve Avrupa’nın durumuna sokabilir.
O yüzden temsilde adalet kadar istikrarı da gözeten bir baraj oranında uzlaşmak en akılcı yol gibi görünüyor.
Beyoğlu esnafına tüyolar
Kardeşim ne uğraşıyorsunuz öyle bir bardak rakı, iki tabak karpuz satıp para kazanacağım diye.
Bir de milletin ağız kokusunu çekiyorsunuz.
Bırakın bu işleri inşaat işine girin.
Üçünüz, beşiniz bir araya gelin Beyoğlu’nda eski bir-iki bina alın.
Üç kat inşaat izniyle işe başlayıp 8-10 kata kadar çıkın, 10 yılda kazanacağınız parayı bir yılda toplarsınız vallahi.
Nasıl yapalım diyorsanız cevabını yıllar önce rahmetli Turgut Özal vermişti memurlar için.
Herhalde benim esnafım da işini bilir...
Belge nasıl sızdı?
Anlaşılan o ki Galatasaray 2005-2006 sezonunun son maçında Denizlispor’a 1.5 milyon dolar teşvik primi vermiş.
Parayı kulüp kasasından dönemin başkanı Adnan Polat’ın şoförü makbuz karşılığı almış.
O sırada Polat, Rigobert Song’un transferindeki usulsüzlük nedeniyle Bülent Tulun’u sıkıştırıyormuş.
Tulun da kendisine bir mektup yazıp “Üzerime gelirsen teşviki açıklarım, herkesi yakarım’’ anlamına gelen bir mektup yazmış.
Mektup belli ki işe yaramış.
Üstelik bu durumu da dönemin Federasyonu dahil herkes biliyormuş.
Zaten maçın 16 dakika uzaması, sık sık kesilmesi Federasyon’un da işin içinde olduğunun açık göstergesiydi ya neyse...
İşin komiği ise binası aranan Galatasaray yönetiminin teşviği sorgulayacağına belgenin nasıl sızdığını sorgulaması.
Kardeşim 1.5 milyon dolar nereye gitti, bir de onu sorsanıza...