Orduyu yıpratmak mı?..
Ülke, tarih ve insanlık endişesi olan hiçbir kimsenin orduyu, yargıyı, basını, üniversiteyi Kredi Yurtlar Kurumu’nu, ÖSYM’yi, YÖK’ü ve Devlet Demir Yolları’nı yıpratmak için cümle kuşanacağını zannetmiyorum.
Kopya ve med-medyan şifreleri olmasaydı ÖSYM’yi tartışacak mıydık mesela?...
Pamukova’da hızlı tren faciası olmasaydı, Devlet Demir Yolları’nı tartışmayacaktık hiç...
Despotluk yapmasaydı YÖK kimin umurundaydı?...
Bugüne kadar Kredi Yurtlar Kurumu’nu niye hiç tartışmadık?...
Hata yapan tartışılır!...
Yeni Türkiye ile uyum sağlayamayan tartışılır!...
Kurumlar, devlet içinde devlet olmuşsa, buralara partizan cumhuriyetçiler kök salmışsa, tartışılır... Tartışılır ve çağa uydurulur.
Şimdi tutup da “Nişancılık” kurumunu mu tartışacağız?... “Nakibü’l-Eşraflık, Mukâta’a, Öşür” gibi kurum ve sistemlerini mi tartışacağız?...
1950’de demokratik hayata geçtik ve o yıldan itibaren Türkiye değişmeye başladı. Bunun sonuçlarını yeni yeni almaya başladık. Aradaki inkıtalara rağmen, demokratik zihniyet hep doğrusal (lineer) bir şekilde ilerledi.
3 yıl önce “Kurumları Yıpratmak” başlıklı bir yazı yazmışım Boyut Haber’de (Şimdi “Gazete Boyut” oldu). O günlerdeki yaygara “Yargıyı yıpratmayalım!...” idi. O dönemde de “Kimsenin yargıyı yıpratmak diye bir kasdı yok. Aldığı kararlarla yargı kendini yıpratıyor” demiştim.
Aynı günlerde bir de Ergenekoncular konusu; saklanmış silahlar, kurulan çeteler, planlanan darbeler girdi gündeme. Sorumluların tamamı askerdi. Kamuoyu da tabiatiyle cuntacılara yüklendi. Dikkatinizi çekerim, cuntacılara yüklenildi; orduya değil!...
Bu ülkede her evin ordu ile ilişkisi vardır. Çünkü her evde erkek vardır ve askerlik yapmıştır. Neredeyse, ordumuz, ailemizin bir parçasıdır. Kim ailesinin kötülüğünü ister?... Kim ailesini yıpratmaya çalışır?... Kim aile yapısının zayıflamasını ister?...
Ordunun durumu da aynı...
Bu ülkede PKK başta olmak üzere bazı örgütler dışında bireysel veya kurumsal olarak ordu düşmanlığı yapan yoktur. Halkın kahir ekseriyetinin orduya yönelik duygusu, bir kırgınlıktan öte gitmez. 27 Mayıs’tan, 12 Eylül’den, 12 Mart’tan, 28 Şubat’tan ve 27 Nisan’dan dolayı bir kırgınlık vardır halkta. Bu halk, millî iradeyi meclise yansıtanların idam edilmesini asla unutmamış; çocuklar ilahi söyledi diye muhtıra verilmesini hazmedememiş ve şehit anasının başörtüsünden dolayı orduevine alınmamasını onuruna yedirememiştir.
YAŞ kararlarına, bütçesinin denetlenememesine girmiyorum... Bu halk, darbe yapan bir ordu istemiyor!... Bu halk, darbecilere, çetecilere sahip çıkan bir ordu istemiyor!... Bu halk, değerlerine düşman bir ordu istemiyor!... Bu halk, tıpkı Birinci Meclis’te olduğu gibi, millî iradenin kontrolünde bir ordu istiyor!... Bu halk, PKK terörünü bitiren bir ordu istiyor!...
Tabii bütün bunlar olmayınca da halk orduyu eleştiriyor...
Üniversiteler, YÖK, ÖSYM, falanca bakanlık, filanca genel müdürlük eleştirildiğinde, mensupları ayağa mı kalkıyor?... Hem bunlar eleştirilince zaafa mı uğruyor?...
Kimse kurumları yıpratmak için yola çıkmıyor.... Kendilerini yıpratanlar, kurumlardır. Hele her ailenin bir parçası olan orduyu, “Peygamber Ocağı”nı, “Mehmetçik Yuvası”nı yıpratmak ne kimsenin amacı, ne de haddidir!....
Ancaaak!...
İş çeteler sınırını aşıp ordu yıpratılarak yeni bir vesayet yolu açmaya dayanırsa, gene bu halk, hesabını sandıkta sorar. Çünkü bu halk “âbicilik”ten bıkmıştır. Ne askerin “âbilik”i, ne başka âbilik!... Merak etmeyin ülkeyi de, cumhuriyeti de arslanlar gibi korur!...
•
NORMALLEŞME NOTU
29 Temmuz akşamı, krizden beslenen asalaklar el ovuşturmaya başlamışlardı. 4 generalin istifa etmesi 2 sene önce olsaydı, gerçekten kriz çıkardı. Şimdiyse iş olacağına vardı. Haber gündemden düştü bile... Baksanıza, şike gene birinci haber oldu 1 hafta sonra... Özlenen normalleşme buydu yıllardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.