Müslümanlığımız profesyonelce mi(!)?
Tıp talebesi bir kardeşimize önce mesleğindeki bilgi ve beceri düzeyini, üretimi ile verimini; ardından da “Müslümanlığımız profesyonelce mi?” diye sorduk.
“Müslüman, Müslümandır; ne demek profesyonel, amatörce?” dedi…
Tıp fakültesinde altı yıl okuyacaksın, sonra ihtisas yapacaksın. Ya pratisyen veya uzman doktor olacaksın. Sonra araştırmalarını derinleştirecek, çalışmalarını yoğunlaştıracak, profesörleşeceksin. (Yoksa profesyonellik bu profesörlükten mi geliyor?) Burada da kalmayacak, gayet büyük çalışmalara imza atacaksın, atmalısın… İyi bir doktor, uzman bir doktor olman buna bağlı. Şimdi Müslümanlığımıza dönelim…
İslâm ve iman hakikatlerine olan imanımız tahkikî mi, yoksa taklidî mi? Acaba iman esasları ve İslâm şartları ile, İslam ahlâkı, duygu ve hasletlerin eğitimi, yani, nefis terbiyesi hakkında ne kadar öğretim, ne kadar eğitim almışız?
Âmentü denen iman şartları hakkındaki bilgi ve tefekkürümüzün seviyesi nedir? Aklımızı ve kalbimizi tevhid konusunda ne derece işletebiliyoruz?
Allah tek bir zat olduğu halde, sayısız farklı şeyleri bir anda nasıl yapıyor, nasıl her yerde hazır ve nazır olur, hem bize şahdamarından yakın iken, nasıl biz O’ndan nihayet uzaktayız?
Esma-i Hüsna’dan kaçını biliyor, özelliklerini, tecellilerini okuyabiliyoruz?
Meleklere imanımız hangi seviyede? Pratisyen mi, uzmanlık derecesinde mi?
Ya kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere?...
Kur’ân, gözlemi, tahkiki, araştırmayı, akletmeyi ve tefekkürü dikkate verir, hatta emreder. Yani tefekkür farz. Günümüz Müslümanı, dünyaya, siyasete mi yoğunlaşmış, tefekküre mi?
İslâm şartlarını özümsedik, benimsedik mi? Dinin direği namaz hakkında ne biliyoruz? Allah’ın ibadetimize ne ihtiyacı var ki, ısrarlar namazı emrediyor?
Âyette geçen “Eğer namazını dosdoğru kılarsanız ayağınız kaymaz, kurtuluşa erersiniz” ne demektir? Namaz dinin direği ise, günde beş sefer bu direkleri dikebiliyor muyuz? Yoksa, bazı direkleri yıkıyor muyuz? İbadetleri ihmal, bize neye mâl olur?
Ahlâkın kaynağı nedir? Nefsimizi tanıyor muyuz; nasıl terbiye edeceğiz? Olumlu, ulvî duygularımızı nasıl geliştireceğiz? Olumsuz duygularımızı yok mu edeceğiz, yönlendirecek miyiz? Eğer mecralarına yönlendireceksek nasıl olacak?
Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin içtimâî ve siyasî ölçülerini, stratejilerini biliyor muyuz?
Hâsılı; araştırmadan, sormadan yaşadığımız İslâmiyet, Kur’ân’ın ve Sünnet-i Seniyye’nin istediği Müslümanlık mıdır? İmanımız taklidi mi, tahkiki mi? Tabir-i diğerle, Müslümanlığımız profesyonelce mi, amatörce mi? Amatörce nereye kadar gidebiliriz?
Kur’ân, Hz. İbrahim’in (as) diliyle bize akıl ve kalp ile mutmain olma dersi verir:
“Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. ’İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için…’ demişti.”1
Bilgisiz, marifetsiz, itikat zaafı içinde, boş sloganlarla, kuru iddialarla nereye gidebiliriz, kiminle yarış edebiliriz?
Dipnot: 1-Kur’ân, Bakara, 260.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.