Anlatmasam olmazdı
Ziya Gökalp, "Ala Geyik" isimli şiirinde, yerde bulduğu eriği geyiğe kaptırdığını ve geyiğin ormana kaçtığını anlatır.
Hikâyesi olan, "efsane kökenli" bir şiirdir Ala Geyik.
Anlattığı hikâye uzar gider.
Bozkurt'un yol göstermesi, Kaf Dağı'ndan aşırması ve Türk eline getirmesiyle biten bu meşhur şiir, şu mısralarla başlar:
"Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım, acıktım."
* * *
Biz de çocuktuk bir zamanlar.
Tam da şairin dediği gibi top oynardık, acıkırdık.
Ama bazen Ramazan olurdu, oruç tutardık.
İşte o zaman acıkmakla kalmaz, bir de acayip şekilde susardık.
İftara doğru sesimiz soluğumuz da kesilirdi.
* * *
Bizim sokağın hemen yan tarafında Kayalar dediğimiz yere çıkar, top atılmasını beklerdik.
Ramazan topu, karşı dağın yamacında atılırdı.
Beş bin metre uzaklık vardı arada.
Önce bir alev belirir ve hemen söner...
Sonra bir öbek halinde duman çıkar ve savrulur...
Biraz sonra da "Güüüm" diye sesi gelirdi. (İsterseniz "Booom" olsun.)
Niye patladığı anda ses gelmediğini düşünürdük.
* * *
Her gün aynı şey olurdu.
Alev, duman, ses...
Sıra hiç değişmezdi.
İşte biz o ilk anda harekete geçerdik; henüz ezan başlamamışken.
Daha alev çıkar çıkmaz koşmaya başlar, "Top patladı... Top patladı..." diye bağırırdık.
Mahallenin beş-on çocuğu, alev yanıp söndüğü anda bağıra bağıra koşarken, yeri sarsan güm sesi yolun yarısındayken duyulurdu.
Top patlama sesi duyulduğu anda, minareden ezan da okunmaya başlardı.
* * *
O zaman bizim bağırtımız da değişirdi "Top patladı, ezan okundu... Top patladı, ezan okundu..."
Sanki anne babalarımız, konu komşularımız, Fatma Teyzemiz, Kebire Yengemiz, Ali Dayımız ezanı duymuyormuş gibi.
Çocukluk işte.
* * *
Yıllar önce hep beraber Kayalar'da oturup top beklediğimiz arkadaşları düşünüyorum da...
O günler bir masal gibi geliyor, bir efsane gibi.
Ziya Gökalp'in anlattığı binlerce yıllık efsane sanki.
Kaf Dağı'nın ardında kalmış kadar uzak.
Çocukluk arkadaşlarımdan bir tanesi taşındı, uzaklara gitti, izini kaybettik.
İki tanesi, trafik kazası geçirdi, hayatını kaybetti. Biri Gemlik-Yalova, diğeri Darende-Malatya yolunda.
Bir tanesi ise nasıl desem, doğrusu açıkça ifade etmek zor geliyor, askerdeyken aşırı dayaktan dolayı aklından oldu.
* * *
Tek kusuru yavaş yavaş konuşmasıydı.
Hatemi Hoca'dan bile yavaş konuşurdu.
Biraz da hareketleri ağırdı; atik tetik biri değildi.
Başka bir hatası günahı yoktu garibin.
"Vay sen bu halinle bize numara mı yapıyorsun? Hem liseyi bitirmişsin hem de bizimle kafa buluyorsun, işten kaytarmak mı niyetin?" deyip basmışlar çocuğa dayağı.
Sonradan numara yapmadığı fark edilmiş ama iş işten geçmiş, erkenden terhis etmişler.
Yıllardır avare gibi dolaşıyor ortalıkta.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.