Şapkayı kim devirdi?
Temel konumuz Anayasa meselesi, gündemin arka sıralarına düştü. Teröre karşı askerî harekatın sıcaklığı geçince yine dönüp onu konuşacağız. Daha doğrusu konuşmamız lâzım.
Hatta lâzım değil “elzem”.
Acaba bu güne kadar konuşulmaz olanlar da konuşulacak mı? Bugüne kadar dokunulmayanlara da, dokunulacak mı acaba?
Meselenin “bam teli” burası.
20. Yüzyılda emperyalistlerin dayatması ile kabul etmek zorunda kaldığımız ideolojiyi bir kenara bırakıp, ideolojisiz, sadece evrensel hak ve hukuk ölçüleri ile milletin temel değerlerini gözeten bir anayasa yapabilecek miyiz?
20. yüzyılı geride bırakalı 10 yıldan fazla oldu. Bunu artık yapmalıyız, yapabilmeliyiz.
Anayasa ideolojik katılıklardan, fazlalıklardan, tahditlerden arındırılmalı. Anayasanın esas metninde olanları yetmez, başlangıç kısmı da arındırılmalı. O da yetmez, sonuna eklenen bir kısım var, ondan da kurtulmalıyız.
Herkes bilir; Anayasa’nın sonunda, devrimlerin veya inkılapların anayasaya aykırılığının öne sürülemeyeceği yazılıdır.
Düpedüz deniliyor ki: Bu devrimler anayasaya kökten aykırı! Aykırı ama, onlar ideolojimizin “nas”ları, “dogma”ları, dokunulmaz.
Devrimler veya inkılaplar... Bunları konuşmanın, ama objektif şartlarda konuşmanın zamanı geldi. Birden hepsi üzerinde değil de, birisi üzerinde şöyle bir tevakkuf edelim. Yani duraklayalım.
Bugünün gençlerini en çok tebessüm ettiren “devrim” hangisidir?
Ben “tebessüm” diyeyim, siz bildiğiniz gibi yorumlayın!
Şapka devrimi! Genç yüzlerdeki tebessüm ötesi ifadeyi görebiliyorum! Çocuklar soruyor haklı olarak: Bu şapka devrimi neyin nesi? Neyi devirerek şapkayı giydik? Şapka devrimi var da, çarık devrimi yok mu?
Neden baştan ayağa devrim değil de, sadece başta ve dışta devrim?
Bunu bizden önceki nesiller, konuşamazdı. Konuşmaya başlanan bir yerde bulunmak istemez, bulundukları yeri hemen terk ederdi.
Bizim nesil iyi kötü konuştu. Sınırlar arasında söylenebilecekleri söylemeye çalıştı. Ama hakikat sürgit baskı altında tutulamaz ki...
Şapka giymek için devrim yaptık. Başımıza firenk serpuşunu giydik. Bu arada Bediüzzaman’a isnad edilen bir söz var: Zamanı gelecek ki şapka dahi müslümanlaşacak!
Evet müslümanla olmayanın ayrımı artık şapka ile yapılmıyor. Ama devrim zamanında öyle idi. Mustafa Kemal Paşa bir sene önce ‘giyim tarzımızı değiştirmeyeceğiz, firenklere benzemeyeceğiz’ derken, neden bir yıl sonra fikir değiştirdi ve böyle bir şekil değişikliği için insanları zorladı?
Zorlamakla kalmadı, sayısı hâlâ bilinmeyen insan mutazarrır edildi, yine bilinmeyen sayıda insan hayatını kaybetti. İskilipli Atif Hoca gibi bigünah âlimler katledildi/şehid edildi?
Türkiye zorla şapka giydi. Giydi de ne oldu?
Neden şimdi giymiyor?
Sokağa çıkın bakın bakalım: Gerçek anlamda şapka giyen var mı? Kimi sıcaktan korunmak için başına keten bir şey geçiriyor, kimi fiyaka olsun diye tepesine bir şeyler konduruyor. Ama bunlar dahi yüzde biri, ikiyi, üçü geçmiyor!
Şapka devrimine karşı “karşı devrim” mi yapıldı yani?
Şapkayı başımızdan kim devirdi?
O küçük cihaz var ya, işte o! Tevekkeli değil, “ummadık taş baş yarar” derler!
Otobüs, tiren, vapur vs. şapkayı başımızda tutmamıza itiraz etmedi. En büyük itiraz, o küçücük cihazdan geldi: Binek otomobilinden!
O küçük arabalara binenler için şapka giyilemez bir nesnedir. Her defasında giy çıkar. Binince nereye koyacağını bileme!
Şapka devrimi modernlik uğruna yapılmıştı, fakat onu modern bir araç başımızdan aldı! İşte “Türk” modernliğinin acıklı (trajik) hikayesi!
Efendim! Bu hafta “şapka devrimi haftası!” 23 ağustosta Kemal Paşa Kastamonu’ya gitti, başında yazlık bir şapka ile.
Yine nutuklar atılacak, övgüler düzülecek! Ama o toplulukta bulunanların asker-polis dışında şapka giymediği görülecek!
Birileri bize nanik yapıyor beyler!
Daha fazlası: Dilini çıkarıyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.