Hangi 555?
Malazgirt zaferinin 937. yılındayız. Bir de en az Malazgirt kadar değerli olan Pasinler savaşı var. Bu savaşta, Selçuklu ordusu elli bin kişilik Bizans ordusunu neredeyse tamamen imha etmiştir. Pasinler’in de 960. yılındayız. Pasinler’de Anadolu’nun kapısına gelinmiş, Malazgirt’e ise bu kapı açılmıştı. Ama biz Malazgirt’i kutluyor, Pasinler’i yok kabul ediyoruz. Cumhuriyet’in 57. yılında değil de, Malazgirt Zaferi’nin 899. yılında doğdum demek, beni daha güçlü, daha köklü yapıyor. Ayrıca Pasinler... Malazgirt zaferinin 1000. yılını görmeye ömrüm zor yeter. Ama Allah izin verirse, Pasinler’in 1000. yılını görebilirim. Pasinler’i benim gözümde önemli yapan nedenlerden biri de bu! Yarın 29 Mayıs. İstanbul’un fethinin 555. yıldönümü... Fethin 500. yılına ait kitapları, risaleleri, broşürleri, hatta objeleri toplayan biri olarak; 555. yıl için çok şey ummuştum. Fakat dişe dokunur bir şey çıkmadı. Bunu biraz düşünmek lazım... Buraya kadar yazdıklarımızı toparlarsak, Müslüman Türk milletinin Anadolu’ya adım atmasının üzerinden bin yıl geçmek üzere... Fakat bu bin yılı es geçip de, 28. Şubat’ın bin yılını öne çıkaranlar; İstanbul’un fethinin 555. yılını değil de, 27 Mayıs ihtilaline ait 555 K sloganını mırıldananlar, ülkeyi acayip bir yere götürüyorlar. Genelkurmay Başkanımız Yunan Genelkurmay Başkanını en iyi şekilde ağırladığı saatlerde, Yunanistan’da “Pontus Soykırımı” başlıklı bir konferans vardı. üstelik devlet destekli... Biz Yunan komutanı “sirtaki ile karşılarken”, onlar, toplantıya katılan Türk gazetecileri hedef göstermekle, tehdit etmekle meşguldü. "960" yıllık tarihimiz, bize dost ve düşman hakkında çok şey öğretti. özellikle "komşularımızı" iyi tanıyoruz. Fakat devletli büyüklerimiz, ilginçtir, hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi davranmayı başarabiliyorlar. Bir yandan Müslüman Türk milletinin değerleri erozyona uğratılırken, bir yandan da Anadolu’yu vatan yapan unsurların üstü örtülmeye çalışılıyor. 960 yıl boyunca, Anadolu’nun her köşesine bu milletin (İslam’ın) mührü vurulmuştur. Sadece il merkezleri değil, ilçeler bile... İşte Divriği, Niksar, Ahlât... Bütün bunların üstünü örtüp de, Türkiye’yi "deniz, güneş ve kum" sloganıyla pazarlayanlar, takdim edenler; tıpkı Yunan Genelkurmay Başkanı’nı sirtakiyle karşılayanlar gibi, tarih şuurundan yeteri kadar nasiplenmemiş kimselerdir. 3 Aralık 1895’te Amerika Başkanı, Kongre’de şunları söylemiş: "Avrupa’nın devletleri Hıristiyanlığın memurlarıdır. Bu görev nedeniyle, istenmeyen bir şeyi engellemek için, Türk devletine baskı yapma hakları vardır." (Kaynak: Girit Kitabı, Prof. Dr. Mahir Aydın, Arkeoloji ve Sanat Yayınları) Tarih şuuruna sahip olanlar, bu sözün yürürlükte olduğunun da farkındadır. Farkında olmayanlar, Avrupalıların bir dediğini iki etmeyenler, Amerikalıları dost diye sunanlar, daha dün bu toprakları işgale yeltenen, olmadık mezalimlere imza atan ordunun komutanını sirtakiyle karşılayanlardır. "En ince ve yetenekli politikalar bile güç ile desteklenmektedir" diye bir söz vardır. "Bizimkilerin" yetenekleri de, politikaları da, güçleri de ancak bize, yani bu millete geçiyor, yetiyor. 25 Mayıs Pazar günü, bir grup arkadaşla beraber dağlardaydık. Gece yarısı yağmura yakalandığımız için, bir çobanın kulübesine sığındık. Mustafa Amca 66 yaşında... Yalnızlıktan sıkılmış olacak ki, güzel bir sohbet çıkardı. Gençliğinde bir mağara bulmuş. Mağaranın ağzında, insan yapımı büyük bir taş varmış. Uğraşmışlar, etmişler, fakat taşı yerinden kımıldatamamışlar. "Taş öyle büyüktü ki, ancak devlet gücüyle yerinden kaldırılırdı" dedi. Şimdi özel sektör vs olsa da, bu "devlet gücü" deyimi hepimizi çok etkiledi. Türk ekonomisi şu kadar büyüyebilir, faiz dışı fazla makul seviyeye çekilebilir, ihracat ile ithalat dengelenebilir, borsa rekor üstüne rekor kırabilir, yeni yollar, barajlar yapılabilir vs. Bütün bunların, Mustafa Amca’nın kastettiği "devlet gücü"yle bir ilgisi yok. O güç, Yunan Genelkurmay Başkanı’nı sirtakiyle değil, mehter marşıyla karşılamaktır. O güç, Süleymaniye’de askerlerimizin başına çuval geçiren Korgeneral David Petraeus’u, Irak’taki Amerikan güçlerinin yeni komutanı olarak terfi ettirmemektir. Biraz muziplik yapacak olursak; o güç, ülkemizi ziyaret eden İngiltere Kraliçesi’nin elmaslarını değil, Tarık Tufan’ın Kraliçe’nin Pireleri isimli kitabını (Profil Yayınları) haber yapmaktır. Bir sergi Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi, 29 Mayıs - 31 Ağustos tarihleri arasında önemli bir sergiye ev sahipliği yapacak: "Osmanlı’dan Cumhuriyete Kâğıt Paranın öyküsü." Müzede Yapı Kredi Bankası koleksiyonunun yanı sıra, Osmanlı kâğıt paraları konusunda dünyanın sayılı isimlerinden biri olan Sayın Mehmet Gacıroğlu’nun koleksiyondan da nadide parçalar sergilenecek. Sayın Gacıroğlu’nun o eşsiz Osmanlı kâğıt para koleksiyonunu görmüş biri olarak, bu sergiyi, daha doğrusu bu fırsatı kaçırmayın derim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.