Kardeşlerimizi tenkit etmek üzerine
Eleştiri bir kültür, hatta bir sanattır. Gerçeği bulmaya hizmet ettiği nisbette meşrû ve makbuldür. Bunun adı bizim günlük hayatta kullandığımız “tenkit” değil; “kritik etmek, ölçmek, biçmek, değerlendirmek, tahlil etmek” anlamındadır. Yani, bir eseri veya mevzuu, bir söz veya hareketi değer bakımından gözden geçirme, bununla ilgili hüküm yürütme, iyiyi-kötüden ayırma ve eleştirme anlamındadır.
Tenkidin saikı, sebebi, itici gücü, psikolojisi, “ya nefretin teşeffisi (rahatlaması), ya şefkatin tatminidir.”1
“O yapamıyor, beceremiyor, her şeyi batırdı, zaten böyledir, şöyledir!” diye yıpratmaya, çürütmeye yönelik eleştiriler, “nefretin teşeffisi”dir.
Münekkidde, gerçeği bulma, ifâde etme aşkı olmalı. Eğer eleştiriyi insaf işletirse, gerçeği parlatır.2 Bu da “şefkatin tatmini”dir. Yani, başkalarının, kardeşlerinin yanlışa düşmesine gönlü razı olmuyor, onun yanlıştan dönmesini istiyor.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle “nefretin teşeffîsi”nin mahsulü gurura dayanan tenkit ise, müthiş bir hastalık ve musîbettir.3 Hem hakikati incitir, hem de gayret ve şevki kırar. Mü’minlerin, ilim adamlarının lüzumsuz şeylerde birbirini tenkit etmeleri gayet zararlıdır. İlim ve fikir ehli, mal satın alan bir müşteri gibi yalnız kusurları görmekle yetinemez.4
Ve Üstad, İhlâs Risâlesi’nin ikinci düsturunda Nur talebelerini tenkitten şidetle men eder: “Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.”5
Birinci düsturu hatırlayalım: “Amelinizde yalnız rıza-yı İlâhî olmalı.”
Tenkit eden vicdanen düşünmeli: “Tenkidimi Allah rızası için mi yapıyorum, nefsimin rızası için mi, nefretimin tatmini için mi, şefkatin gereği olarak mı?”
Peki, yanlışları nasıl düzelteceğiz? Akıllı ve samimi olan “mihenge vurur”, kusurları örter, eksikleri tamamlar, hizmetine yardım eder.
Hizmetimizde mihenk, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin çağdaş bir tefsiri olan Risâle-i Nur’dur. İster imanî, ister taabbüdî, ister ahlâkî, ister içtimâî ve siyâsî olsun mihenk Risâle-i Nur’dur. Bir kardeşimiz bir hata ettiğinde açar yerini gösterir veya okur veya hatırlatırız, ikaz ederiz.
Son olarak Uhuvvet Risâlesi’ndeki şu ölçüyü hatırlayalım: “Mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.”6
Dipnotlar: 1-Bediüzzaman Said Nursi, İçtimâî Reçeteler, 1: 200; 2-Hutbe-i Şâmiye, s. 147; 3-Hutbe-i Şâmiye, s. 147; 4-Muhakemât, s. 105; 5-Lem’alar, s. 164. 6- Mektubat, s. 254
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.