Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Vahdet-i Vücud ne demektir?

Vahdet-i Vücud ne demektir?

Adana’dan Ediz Said Yörü, “Bediüzzaman, vahdet-i vücudcuların, ‘Herşey Odur’ veyahut ‘yoktur’ veya ‘hayaldir’ veya ‘tezâhüriyetidir’ veya ‘cilveleridir’ diye tabir ettiklerini söylüyor. Bunlar aynı şey değil mi?” diye soruyor.

Önce vahdet-i vücud meselesini açıklamak, sonra önemli bir noktaya açıklık getirmek gerekir: Muhyiddin-i Arabî, “Bizden olmayan eserlerimizi okumasın!” der. Yani, matematikte dört işlemi bilmeyen fizik problemlerini ve cebirdeki bir, iki, üç, dört vs. bilinmeyenli denklemi çözmeye kalkmasın!
Vahdet-i vücudcuların farklı yaklaşım tarzları, çeşitli ekolleri vardır. Varlığın ancak Allah’a mahsus olduğunu esas alan ve mahlûkatın varlığını kabul etmeyen bir tasavvuf ekolüdür. Düşüncelerini özetleyen cümle şudur: “Lâ mevcude illa hû” (Ondan başka mevcut, varlık yoktur.)
Tasavvuftaki Vahdet-i Vücud ekolünün kurucusu Muhyiddin-i Arabî Hazretleridir. Sadeddin Konevî Hazretlerinin dışında bu yola giren büyük zatlara pek rastlanmaz.
Önce, vahdet ve vücut kelimeleri üzerinde duralım. Vahdetin sözlük anlamı, ‘birlik’tir. Zıt anlamı “kesret”, yâni çokluktur. Meselâ, beş farklı harf bir kesrettir, ama bunlar tevhid edilerek bir kelime halini alırlarsa vahdete erilmiş olunur.
Vahdet-i Vücud, varlığın “Bir”den gelmesi değil, her şeyin bir olması, yani “Varlık Allah’ın sonsuzluğu karşısında öyle bir hiçtir ki, yalnız Yaratıcı vardır, varlık O'na bitişiktir” düşüncesidir.
Vahdet-i Vücud meşrebindeki bir velî, “istiğrak” dediğimiz mânevî sarhoşluk hâline girdiğinde varlığı sadece vacip varlığa, yani, olmazsa kâinatın olması mümkün olmayan, var olması zarurî olan Allah’a hasreder, mümkinin (varlığın, yaratılanların) varlığını inkâr eder. “Lâ mevcude illâ hu” yâni “Ondan başka varlık yoktur” der. Bu sözü cezbe, mânevî sarhoşluk hâlinde söyler. Herkes, asıl manasını kavrayamaz.
Ne yazık ki, bundan da etkilenerek, felsefenin etkisinde kalan ve iman zaafı içinde olanlar kâinatı Yaratıcının—haşa!—bir parçası gibi düşünüyor. Bazı mutasavvıflar da, Allah’ın varlığı ve birliğini öyle değerlendirmişler ki, “Varlık yok, yalnız O var!” diyerek kâinatı hiçe atmışlar. Yanlış anlamalara yol açabilen ve marifetullahta noksan bir anlayış olan Vahdet-i Vücûd anlayışı, Anadolu’da da kısmen taraftar bulan Melâmîlik, Bektaşîlik, Hurûfilik gibi müfrit “vücudiyetçi” cereyanların doğmasına sebep olmuştur.
“Vahdet-i vücud” meşrebinde Allah namına mahlûkat, yaratılanlar inkâr edilirken; materyalistler ve tabiatçılar bu meşrebi o büyük velinin anlayışına taban tabana zıt bir yola çekerek, tabiat namına Allah’ı inkâr yoluna girmişlerdir.
Diğer taraftan, her şeyi inkâr eden sofistler de bu meslekten kuvvet bulabilir. Çünkü, onlar da, “Hepimiz ve herşey hayalden ibarettir, hiçbirimiz gerçek değiliz” iddiasındalar. (Aslında varlığı kabul edip Yaratanını kabul etmemek aklen-mantıken, ilmen ve vicdanen mümkün olmadığından, bu yolu tercih ederek, diğer inkârcı felsefecilerden daha akıllı davranmışlardır!).
Yarın: Kâinat Allah’ın bir parçası değil, mahlûku!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi