Çağın şartlarına uygun hizmet stratejisi
Her müceddidin, çağının ilmî seviyesine, içtimaî/sosyal anlayışına uygun bir hizmet stratejisi vardır. Çağımızda “ulûm ve fünûn” (ilim ve fenler, teknoloji) ön plandadır, insanlık kuvvetini buradan almaktadır. Elbette sosyal gelişmeler ve diplomasi, siyaset de buna paralel bir çizgi seyreder.
Son asırda, kuvvet (ilim, fen, teknoloji, kitle iletişim vasıtaları, sanayi, para vs.), “deccalizmin” güdümündeki “ifsat, dindisizlik, zındıka ve ahlâksızlık komitelerinin” elinde maalesef.
Şu halde, çağın bu özelliğine uygun ince bir hizmet stratejisi, hassas bir üslup belirlemek gerekir. Bediüzzaman da bunu yapmıştır.
“Otuz kadar yalancı Deccaller çıkmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunlardan her biri Allah’ın elçisi olduğunu zanneder.”1 hadisinde belirlenen deccallerin 19-20. asırda yıkıcı ve dinsiz felsefî akımlar olduğunu teşhis eder. Ve yine, “O zamana yetiştiğinizde, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak mânevî kılınç hükmünde i’câz-ı Kur’ân’ın (Kur’ân’ın mucizeleri) nurlarıyla mukabele edilebilir.”2 rivayetinin işaretiyle takip edilmesi gereken metodu belirler: İman-Kur’ân nurlarıyla mukabele etmek.
Bu stratejide insana, millete, ülkeye hizmet, “siyaset, iktidar, güç” yoluyla değil, iman yoluyladır. Zira, Kur’ân ve hadîslerde haber verilen, âhirzamanda zuhur edecek olan insanlığın en dehşetli olayı “deccalizm”, fitne ve tahribatlarıyla ortaya çıkmıştır.
Hadiste haber verilen ‘30 yalancı deccal’ olarak da değerlendirebileceğimiz Marksizm, Darwinizm, komünizm, sekülarizm gibi yıkıcı felsefî akımlar, siyasetin hangi malzeme ve doneleriyle etkisizleştirilebilir? Elbette bu felsefî cereyanlara siyasetle mukabele edilip baş edilemez. Ancak iman, Kur’ân esasları gönüllere nakşedilmeli, İslâm şartları ihya edilmeli.
Bediüzzaman’ın bu husustaki haklılığını, Suriyeli tanınmış âlim Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Butî yıllar sonra şöyle teyid etmiştir:
“Bediüzzaman, M. Kemal’e karşı son derece akıllı bir strateji yürüttü. Davetçi insanlar arasında silâha sarılmadan, şiddet kullanmadan dâvâ yürüten bir insan yok. Kendileri ile devlet ve siyaset arasındaki dengeyi kuramıyorlar. Ya siyasete girip kendilerini kaybediyorlar. Ya bir şekilde silâha sarılıyorlar. İki taraftan biri zarar görüyor. Ya çatışacak, ya da siyasete girip onlar gibi olacak; o zaman da irşad vazifesi yok olacak tabiî. Demek onlar bir örneğe muhtaçtır. Örnek de Üstad Bediüzzaman’ın metodudur.”3
Dipnotlar:
1-Tirmizi, Fiten 43, (2219); Ebu Dâvud, Melâhim 16, (4333, 4334, 4335).
2-Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, s. 131.
3- Yeni Asya, 4.2.2011.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.