E, madem öyle; THK'yı TMSF'ye devredelim!..
Kurban Bayramı arefesinde, aldım genç muhabirimiz Birkan Ayhan’ı… Doğru, Hava Kurumu’na!..
THK Başkanı, emekli tümgeneral Yusuf Güngör ve silah, pardon, dernek arkadaşlarına bir ziyaret...
Maksadım:
“Hoşgörü, diyalog, uzlaşma” gibi lakırdıların içini dolduracak bir başarıya imza atmaktı!..
Bu duygu ve düşüncelerle vardık makama..
“Ya Paşam” dedik:
“Her sene deri, bağırsak, işkembeyle uğraşmaktan bıkmadınız mı?..”
“Sizler ki, din işleriyle dünya işlerinin kesin çizgilerle birbirinden ayrılmasını talep eden ultra laik askerlerimizsiniz…”
“Sizler ki, laiklik uygulamalarınızla Atatürk gençliğine örnek olması gereken emekli askerlerimizsiniz!..”
“Laikliğin neresinde var, böyle ibadet işlerinden para kazanmak!.. Şeriatın emri olan ibadetlerden, kurum geliri elde etmek!..”
“Hele bir de zorla, ihbarla elde etmek!..”
Bunları…
Düpedüz bu cümlelerle dile getirdim…
Sayın Başkan…
Emekli Tümgeneral…
Karşı çıkmadı. Bıkmış gibi bir hali vardı…
Kendisinin de, bu türden “işkembe- bağırsak” tartışmalarıyla gündeme gelmekten dolayı rahatsızlık duyduğunu söyledi…
O böyle deyince…
“Tamam” diyerek girdik araya: Veriniz mesajınızı…
Milletin, kurban derisini istediğine bağışlamasının önünde engel yok mu, var mı?..
Söyleyiniz… Buyurunuz!..
Sayın Başkan, tereddüt etmeden;
“Yok efendim, kimse kimsenin bağışına karışamaz.
Bize ne, isteyen istediği yere versin” dedi…
Evet, evet… Paşamız “bıkmış” gibiydi…
O da, böyle hır gürden, tehditten, jurnelden fayda gelmeyeceğini idrak etmiş gibiydi…
Lâkin… Her kurumda, “aşırı”lar var işte…
Sayın Paşamız böyle deyince… Oradaki yöneticilerden biri;
“Ama efendim” diye girdi araya… “Biliyorsunuz” dedi…
“Bu konuda bir mevzuat var.
Herkes istediği yere verir diyorsunuz da…”
(Zâtâ bak:
Sayın Başkan’a, resmen “balans ayarı” çekmeye çalışıyor, iyi mi?..)
Araya girmedik…
“Bakalım Başkan nasıl bir karşılık verecek?” diye bekledik…
Paşamız, öyle öfkelendi ki…
Karşı taraftakilere…
Yani “aşırı” yöneticiye; öyle bir baktı ki…
Of!..
Sadece bakmak mı?.. Bu işleri kendisinin de çok iyi bildiğini öyle iğneli cümlelerle dile getirdi ki…
O kadar olur!..
E, haliyle… “Havacı” tabii.
•
Efendiiim…
Emekli Paşamız ve diğerleri ile iki saatlik bir sohbetimiz oldu…
Sohbet dediysek; Daha çok THK’nın “iç meseleleri…”
Müteveffa Başkanları Atilla Taçoy’un “gürültüye gittiğini” filan söyleyen THK yöneticileri oldu…
Bazıları, ondan sonra THK’nın başına gelen Cumhur Asparuk Paşa’yı gammazladı…
Sonra… THK’da şube başkanlığı yapmış bir dolu adamın, ne haltlar karıştırdıklarına ilişkin bir muhabbet açıldı.
Ben dinledim…
Dinledim…
Dinledim…
Ve bir noktada dayanamayıp şunu dedim:
“Bu nedir, sayın yöneticilerim?! Bu nasıl bir kurumdur?!
Eskiler, yeniler alayı, tugayı birbirini kötülüyor…
Siz bu iç meselelerinizi halledeceksiniz de, vatandaşa hizmet vereceksiniz…”
Şöyle bir baktılar…
Bakmakla yetindiler…
öyle olunca da devam ettik, aynı kutlu yoldan:
“Vakit gazetesi, oturup da sizin iç meselelerinizle mi uğraşacak!
İşimiz var, gücümüz var.
Siz artık kendi meselelerinizi, kendiniz çözüme kavuşturursunuz…
A, sıkıldım!..
İçim daraldı!..
Ne biçim bir tablo böyle!..
Söyle Başkanım söyle!..”
Oradakilerden biri ne dese beğenirsiniz…
“Askerler, böyle vazife dönemlerinden kalan çekişmeleri emekli olduktan sonra da sürdürür”müş!..
Hoppalaa!..
Ya, kardeşim..
Bu diyalog, uzlaşma, hoşgörü filan açmadı beni be…
Gidiyorsun, böyle…
Bir yumağın içine düşüyorsun…
Ben, işimi gücümü bırakıp da THK’nın eski, yeni yöneticileri arasındaki çekişmelerle mi uğraşayım?..
A bir, de “kurumun masrafları çok”muş!..
“Deriden, bağırsaktan ellerine bir şey kalmıyor”muş!..
Yani, biz gazeteci değiliz de…
Sanki…
IMF heyetiyiz!..
Bana ne, “cari” ve de “ticari” giderler çoksa…
Bana ne “çok masraf oluyor”sa!..
Küçülsünler biraz!..
Büzülsünler!...
Tamam…
Dinlerlerse, fikir veririz kendilerine…
Mesela;
THK’yı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devretmek fena fikir mi?..
Bakın, en problemli meseleleri bile çözüyor Ahmet usta.
Ver THK’yı…
üç ayda, bütün düğümleri çözüp…
Yeniden düğümlemeyecek bir yönetime teslim etsin!..
Aha teklif…
Arkadaş; benden bu kadar…
Fikrimizi beğenmeyen, dert dökmesin.
Tek işimiz bu değil ki, bizim!..
Hiç!..