Ayasofya’yı unutma, unutturma!
Son sözü en başta söylemekte bir mahzur yok: Ayasofya Camii’nin ‘müze’ diye bilinmesi, tanıtılması ve o şekilde muamele görmesi yanlıştır, yanlıştır, yanlıştır. Milletin başka konulardaki taleplerini dikkate alan ya da aldığını söyleyen yöneticilerine düşen şey, Ayasofya konusundaki talepleri de dikkate almasıdır.
Yıllardan beri devam eden yanlış bilgilendirme dolayısıyla ilk bakışta; “Milletin bu konuda bir talebi yok” diyenler de olabilir. Fakat şu bir gerçek ki, Sultanahmet Camii’ni ziyaret eden hemen herkes, bir vakit namaz da Ayasofya’da kılmak ister. Niçin? Çünkü Ayasofya, fethin sembolü ve Fatih Sultan Mehmed’in milletimize ‘hediyesi’dir. Hemen hatırlayalım ki, Fatih Sultan Mehmed Han, Ayasofya’yı milletimize vakfetmiş ve kıyamete kadar cami olarak hizmet vermesi için de yazılı belge bırakmış. Tahmin etmiş gibi, cami olmaktan çıkaranlara da ‘bedduâ’ etmiştir. Hiç kimse itiraz etmeye kalkışmasın, çünkü hatırlattığımız bu meseleler belgelerle kayıt altına alınmış konulardır.
Türkiye’nin yakın tarihini bilenler, “Ayasofya dâvâsı”nı da hatırlayacaklardır. Ayasofya, 1934 tarihinde hukuka uymayan bir şekilde cami olmaktan çıkarılmış ve bu yanlış bir şekilde bugüne kadar sürebilmiştir. Ancak milletimiz bu yanlışın düzeltilmesi için Türkiye’yi yönetenleri her fırsatta ikaz etmiştir. “Etrafta çok sayıda cami var. Ayasofya böyle kalsa ne olur?” demek belki kulağa hoş gelen, ama yanlış ve tutarsız bir cerbezedir. Ayasofya camidir, ama sadece cami de değildir. Temsil ettiği bir anlam, hatırlattığı bir tarih vardır. Hem, “Şu kadar meydan var, Sultanahmet Meydanı da olmayıversin, buraya binalar dikelim” diyen var mı? Var sayın ki böyle diyenler olsa, bu sözler kaale alınabilir mi? Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarmakla, “Ayasofya Meydanına otel yapalım” demek arasında “yanlışlık” bakımından bir fark yoktur. Maksat turistlere hoş görünmek ise, hiç merak etmeyin; “Ayasofya Camii” de “Ayasofya Müzesi” kadar ve belki de daha fazla turist çeker.
Aslında İslâmî camiadaki “bozulma”ya bir misâl de, Ayasofya’nın nisbeten gündemden çıkmış olmasıdır. Geçmiş yıllarda hiç değilse müzeye çevrilmesi yıldönümlerinde bu “mahzun mabed”i hatırlardık. Şimdilerde ise bu durum “İslâmî camia”nın gündemine gelemiyor. Hâl ve gidiş, önümüzdeki yıllarda “bizim mahalle”den de Ayasofya’nın camiye çevrilmesine itiraz edenler çıkabilir dedirtiyor!
Anadolu Gençlik Derneği, Ayasofya’nın ibadete açılması için bir kampanya başlatmış ve cami önünde yaptıkları açıklamada net olarak, “Ayasofya’nın en kısa sürede cami olarak ibadete açılmasını istiyoruz” demişler. Türkiye’yi idare edenlerin bu talebi duyup duymadıklarını bilmiyoruz, ama unutturulan Ayasofya’yı hatırlamamıza vesile oldukları için bu gençlere teşekkür borçluyuz.
Ayasofya’yı unutmamalıyız, unutturmak isteyenlerin oyunlarını bozmalıyız ve cami olarak ibadete açılması için gayret sarfetmeliyiz. Nasıl mı? Her imkân ve fırsatta bu meseleyi hatırlayarak ve hatırlatarak. İtiraz edenlerin itirazlarını da dinleyerek ve onları da ikna ederek... İstenen şey, imkânsız değil ki. Asırlarca ‘cami’ olarak hizmet veren ve hukukî olarak da tartışılan bir kararla ‘müze’ye çevrilen mabedimizi geri istiyoruz, hepsi bu. Üstelik bunu kavga ederek de değil, Türkçe konuşarak yapıyoruz ve yapmalıyız: Ayasofya cami olarak hizmete açılsın!
Ayasofya gündeme gelir de, “Bayrak şairi” Arif Nihat Asya’nın bu husustaki şiiri hatırlanmaz mı:
“Beş vakit loşluğunda saf saftık / Dâvetin vardı dün ezanlarda / Seni ey mabedim utansınlar / Kapayanlar da, açmayanlar da!”
Tekrarlayalım: “Seni ey mabedim utansınlar/ Kapayanlar da, açmayanlar da!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.