Skandallar zinciri
Her şey o kadar açık, o kadar ortada ki.. Deniz Feneri Davası dosyası üzerinde gizlilik kararı var. Dolayısıyla her türlü bilgiye, basının ulaşma imkanı (en azından iddianame hazırlanana kadar) pek de yok gibi. Zaman zaman eski savcılar basına birtakım yalan-yanlış haberler uçuruyor ama olsun. Onların da zaten mürekkebi kurumadan yalanları ortaya çıkıyor. Biliyorsunuz ne TARAF’ta olduğunu bir türlü anlayamadığım bir gazetede, “Kanal 7’nin bilgi işlem müdürü” diye doğrudan haber kaynakları olan eski savcının adını yazdılar.. Vahametinden ziyade, komedi aslında bu.. O sızdırmalar dışında, gizlilik kararının istisnası olan iki dosyayı gördük, ikisi de facia.. Birinde Hakim kararının üzerinin kapatılarak işlem yapıldığını gördük.. Bundan yola çıkılarak yapılan müfettiş incelemeleri sonrası söz konusu tahrifatın, savundukları kadar masum bir perdeleme olmadığı kanaati ile eski savcılar görevden alındı. Ardından ise haklarında yargılama izni verildi. Birkaç gün evvel de skandal bilirkişi raporu çıktı karşımıza.. 1 milyon TL’nin başına kalemle “1” sayısı ekleyerek, değeri “11 milyon TL”ye yükselten bir kişi, neyin bilir-kişisi olabilir acaba? Soruyorum buradan ve yanıt bekliyorum; “eski savcılar suç üretmek, icat etmek için yapmadılar o tahrifatı, bilirkişi suç üretmek, icat etmek için yapmadı o oynamayı” diyeceksiniz, biz de saf saf buna inanacağız, öyle mi? İnsanları böyle saf yerine koyarak, asıl saflığı kendiniz yapıyorsunuz, farkında mısınız? Ben daha evvel de yazdım, bir defa daha ifade ediyorum buradan, eski savcılar da, son raporun altında imzası bulunan bilirkişi de, hukuk önünde hesap verecek. Eski savcıların görevden alınmış olması vicdanları rahatlatmış değildir. Artık o cübbeyi sırtlarına giymemelidirler. Zira ellerinde hukuk gücünü kötüye kullandıkları yönündeki kanaat onların savunabileceklerinin üzerine çıkmıştır.
*
Tam bunlara yormuşken kafamı Ankara’dan gelen “sürpriz buluşma” haberiyle eksik kalan taşları da yerine oturttum. Gördüğümüz manzara, Süheyl Batum, İlhan Cihaner, Sinan Aygün ve Emine Ülker Tarhan ile aynı masadaki Nadi Türkaslan.. Mekan, Ankara’nın Laila’sı sayılan meşhur bir balıkçı. Gerek içerde olan siyasilerin korumaları gerekse mekanın güvenlikçileri gazetecilere nefes aldırmıyorlar. Kapının önünde haberciler bekliyor. Derken gece bitiyor ve konuklar mekandan ayrılıyor. Az evvel saydığım isimlerin hepsi çıkıyor bir kişi yok.. Eski savcı orada değil. Derken (yine Ankara’dan) bir telefon. Nadi Türkaslan arıyor; “ben evimdeyim. Evimden de dışarı hiç çıkmadım”.. Batum ve Cihaner de beraber olduklarını doğrulamıyor. Fakat öyle bir kanaat var ki üzerlerinde, “Allah birdir” deseler sorgulayacaksınız. O restoranda gördüklerini açık yüreklilikle anlatan Sedat Bey’e, hiç tanımadığım halde inanırım, savcıya inanmam. Bende oluşturduğu imaj bu. Sadece hukukun üstünlüğüne saygı duyduğuna, tarafsızlığını kaybetmediğine ikna etseydi zamanında bizi, bugün başka bir şey konuşuyor olurduk. O geceki buluşma ile ilgili şüpheler var kuşkusuz. Kişilerin beyanı esas ise eğer, “savcı o akşam orada olmadığını söylüyor”. Fakat bir kez daha şapkanızı önünüze koyup düşünün, bu haberi duyduğunuzda, neden hiç şaşırmadınız?.. Kalın sağlıcakla.0