Kadının öncü rolüKadının öncü rolü
Son yazımızda, 4-5 Ekim’de, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da “Küreselleşen Dünyada İslâmî Liderlik” konulu uluslararası bir konferansın tertiplendiğinden bahsetmiş ve ilk gün ele alınan konuları sizlerle paylaşmıştım.
Bugün ise konferansın ikinci gününe damgasını vuran “Kadının Müslüman toplumlarda oynaması gereken öncü rol” konusunu özetle ele alacağım.
Uluslararası Malezya İslâm Üniversitesi’nin yeni rektörü Profesör Dr. Zeliha Kameruddin’nin sunduğu “Kadının çağdaş liderlikteki rolü” başlıklı tebliğ ve sonrasında sorular kısmında verdiği cevaplar ikinci günün gündemini oluşturdu.
Doğrusu Zeliha hanım İslâm Üniversitesi’nin hem yeni rektörü olması hem de hukuk profesörü vasfıyla modern söylemlere yakın duracağını bekleyen kesimleri şaşırttı. İslâmî değerler zemininde kalarak Müslüman hanımın toplumda yapıcı rol oynayabileceğini anlattı ve modern kadın duruşunu eleştirdi. Hanım sahabilerin oynadığı toplumsal öncü rol, onun verdiği cevapların referans kaynağını teşkil ediyordu.
Yine aynı zeminde kalarak; “kadının ev hanımı ve annelik rolünü”nü öne çıkardı. Kendisinden şu örneği verdi. Üniversitede yıllarca hocalık yaptığını, şimdi de rektörlük sorumluluğunu üstlendiğini, ama eve gittiğinde, evin kapısını bir akademisyen ve rektör olarak değil bir anne ve bir ev hanımı olarak açtığını ve bununla da gurur duyduğunu anlattı. Kadının kendisi olması ve fıtratına uygun davranması gerektiğinin altını çizdi.
Kimilerinin zannettiği gibi kadının toplumsal sorumluluk üstlenmesinin annelikten ve ev hanımlığından feragat etmek anlamına gelmeyeceğini / gelmemesi gerektiğini savundu. İnsanlığın varlığını sağlıklı sürdürebilmesi için kadınların üstlendikleri toplumsal görevlerin yanında “çocuk üretim ve terbiye merkezi” olarak kalmaları gerektiğini vurguladı. Anneliği küçümseyenlerin kadın doğasını inkâr ettiklerini de anımsattı.
Kadın hakları üzerine yaptığı çalışmalarla da bilinen Prof. Zeliha Kameruddin, burada feministlerin yanılgısına işaret ederken, en uçtaki feministlerin nasıl erkek düşmanlığına savrulduklarını şu çarpıcı izahla yaptı.
“Ultra radikal feministler bir noktaya vardıklarında fıtratlarındaki annelik duygusunun ağırlığı altında ezilmeye başlıyorlar. Annelik duygusunu yaşamak için de çocuk yapmaları gerekiyor. Bu yüzden istemeyerek de olsa sperm bankalarına müracaat etmek zorunda kalıyorlar. İşin ironisi de, anne olmak isteyen feministlerin bu arzularını gerçekleştirmek için erkeğe muhtaç olmaları. Bu da onları çılgına çeviren bir durum. Ama bunun intikamını çocuğun cinsiyetini mutlaka kız olarak belirlemekle alıyorlar..”
Müslüman kadının toplumda oynaması gereken rol bütün dünya Müslümanlarını ilgilendiren bir konu. Bu konuda zıt kutupların olduğunu, ifrat ve tefrit karşısında vasat duruşu savunanların sesinin ise fazla duyulmadığını söyleyebiliriz.
Bu anlamda Müslüman toplumlarda kadının rolünü daha çok vakanın belirlediğini, prensiplerin vakanın dayattığı duruma göre tevil edildiğini görüyoruz. Vakaya da global liberal kültürel hegemonyanın yön verdiğini biliyoruz.
Batı’nın Müslüman toplumların yumuşak karnı olarak kadını gördükleri, Müslüman aile yapısı üzerine özellikle de kadın üzerinden mühendislik çalışmaları yaptıkları bir sır değil.
Globalizmin bu oyunlarını tartışmak bile, kimi Müslüman kadınları, “Elinizi biz Müslüman kadınların üzerinden çekin!” tepkisine sevk ediyor. Bu tepki global hegemonlardan çok bu konuyu analiz eden Müslüman erkeklere yöneltiliyor. Bu da konunun ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.