Gannuşi, halkın iradesine her zaman inandı
İslâmî hareket Nahda’nın lideri Raşid Gannuşi, Tunus’ta özgür seçimler yapılırsa seçimi halkın içinden çıkan ve halkın duygularına ve inancına paralel düşen Müslümanların rahatlıkla kazanacağını söylerdi. Bunun diğer Müslüman ülkeler için de geçerli olduğu kaydını düşerek. Bu yüzden iktidarı belirleme yöntemi olarak hep demokrasiyi savundu.
Bu konudaki görüşünü konferanslarda ve televizyon programlarında açıkça dile getirmekten çekinmedi. Kapalı kapılar ardında özel sohbetlerde de aynısını söylüyordu. Tunus’ta 23 Ekim’de yapılan ilk özgür seçimlerde 217 sandalyeli mecliste 90 sandalye kazanan partisi, şimdilerde Şeyh Gannuşi’ye sanırım haklı çıkmanın gururunu yaşatıyordur.
Daha birkaç yıl önce İstanbul’da bir dost meclisinde biraraya geldiğimiz Gannuşi yine demokratik yöntem vurgusu yapmış, aynı kararlılığını sürdürmüştü. O zaman dikkatimi iki şey çekmişti; birincisi halk iradesinin İslâm dışı tecelli etmeyeceği kanısı. İkincisi de insanda kendisi hayatta iken halkın iradesinin belirleyeceği bir zaferi göremeyeceği hissi uyandırması.
Rejim değişiklikleri nereye uğrarsa uğrasın Arap ülkelerine uğramıyordu çünkü. Bu yüzden yol uzundu, istikamet gerekiyordu. Yolun ne kadar uzun olduğunu da en iyi o bilirdi. Bu yüzden gençlere sabır tavsiye ediyor, halkın özgür iradesine saygı duymalarını öğütlüyordu.
Katılmadığım yönleri, fikirleri elbette var. Ama çoğulcu sistem meselesinde söylem ve amellerinde hep tutarlı davrandığını gözlemlediğimi söylemeliyim. AK Parti’nin onun inandığı yöntemle Türkiye’de iktidara gelmesi argümanlarını güçlendirmişti. Gittiği her yerde de Türkiye’nin gönüllü elçiliğini yaptı..
Müslüman liderler arasında kuşkusuz Türkiye’yi en iyi tanıyan az sayıdaki insandan birisidir. Türkiye’nin katı laikliğini de hem kendi ülkesi tecrübesinden hem Türkiye’yi yakın takip etmesinden çok iyi bilir. Türkiye’ye her fırsatta gelir, kanaat önderleriyle, kendisine kapısını açan her kesimle görüşürdü. Bu yüzden de AK Parti döneminde katı laikliğin yumuşak laikliğe evrilmesi mâcerasını yakından gözlemledi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kısa bir süre önce rejim değiştiren Arap ülkelerine “laiklik” tavsiyesinde bulunması Müslüman dünyaya büyük hayâk kırıklığı yaşatmıştı. Özellikle de Arap dünyasına. Çünkü Müslüman Arap algı dünyasında laikliğin her biri itici üç karşılığı vardır.
Laiklik, Arapça’ya; “ilmeniyye” ve “almeniyye” diye tercüme edilmişti. “İlm/meniyye” ilimden türetilerek bilimsellik iddiasına yani katı pozitivizme gönderme yapmaktadır. “Almeniyye” ise âlemden türetilmiş ve dolayısıyla dünyaya ve dünyevîliğe vurgu yapmaktadır. Bir üçüncü tercüme şekli olan “Lâ diniyye” ise; profanlığa, mutlak kutsaldan arındırılmışlığa ve dolayısıyla dinsizliğe atıf yapmaktadır.
Laikliğin bu üç tercümede kapısını araladığı dünya görüşü, Müslüman Arap tasavvuruna yabancıdır. Bu yüzden de Başbakan Erdoğan’ın o tavsiyesi Müslüman Araplar arasında şok tesiri yapmıştı. Tam da burada Gannuşi devreye girmiş ve Erdoğan’ı anladığını, sözlerinin anlamının Arap dünyasında bilinen laiklik olmadığını söylemişti. Bir anlamda Erdoğan imajını korumak için göğsünü siper ederek risk almıştı.
Nahda’nın kuracağı hükümetin Türkiye ile ilişkisinin müsbet olacağına kuşku yok. Kuzey Afrika’da Tunus ve Libya’daki değişim sonrası Türkiye’nin rolü artacaktır. Bunda, öze dönüşün halk iradesinden geçtiğine inanan Şeyh Gannuşi’nin katkısı ise görmezden gelinemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.