“Allah’ın Sadık Kulu”
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayatının bir bölümünün beyaz perdeye aktarıldığı “Allah’ın Sadık Kulu / Barla” filminin gala gösterimi önceki gün yapıldı. Film dün de izleyiciyle buluştu. Bilindiği gibi bu film, Bediüzzaman’ın hayatını anlatan ilk film değil. Daha önce de “Hür Adam/ Bediüzzaman Said Nursî” adıyla bir film çalışması yapılmış ve izleyiciyle buluşmuştu.
“Allah’ın Sadık Kulu / Barla” hem Bediüzzaman’ın hayatının belli bir dönemini (Barla) anlatmaya çalışması bakımından, hem de ‘teknik’ açıdan farklı bir film. Üstad Bediüzzaman ve talebelerinin orijinal fotoğraflarından faydalanılarak yapılan çalışma, bilgisayar desteğiyle ‘üç boyutlu’ bir animasyon filmi olarak karşımızda. Bu yönüyle bir ilk ve diğer Bediüzzaman filmleriyle kıyaslanmaması gerekir.
Film, Bediüzzaman’ın Eğirdir Gölü yoluyla, kayık içinde o günün şartlarında ‘kuş uçmaz, kervan geçmez’ olan Isparta’nın Barla nahiyesine götürülüşü ile başlıyor. (Tabiî filmin girişinde yer alan, Bediüzzaman’ın 1950’den sonra Barla’ya gelişinin canlandırıldığı kısa bir sahneyi saymazsak...) Barla, Risâle-i Nur eserlerindeki ifadesiyle, “Nurun parladığı ilk merkez”dir. “Hiç kimse ile görüşmesin, unutulsun” diye Barla’ya sürgüne gönderilen Bediüzzaman, Allah’ın (cc) inayetiyle kendisine tuzak kuranları mağlûp etmiş ve Risâle-i Nur’un telifine muvaffak olmuştur. Aklımıza, “Oturmuş, talebeleriyle birlikte kitap yazmış” diye gelmesin. Evet, neticede kitaplar yazılmış, ama bu bütün engellemelere rağmen olabilmiş! Hatıralar ve yaşanan gerçek hadiselerden yola çıkılarak hazırlanan filmde de anlatıldığı üzere, Risâle-i Nur eserlerinin yazılması ve çoğaltılmasını engellemek için günün idarecileri Barla’ya ‘kâğıt’ girişini bile kontrol altına almaya çalışmışlar. Dağlardan ‘odun’ taşıyan ‘eşek/işlek’lerin odun yüklerinin içinde bile ‘kâğıt’ aranmış, ‘Sarıklı Hoca/ Bediüzzaman’a selâm verenler karakollara götürülüp korkutulmak ve bu ‘sevda’dan vazgeçirilmek istenmiş.
“Allah’ın Sadık Kulu / Barla” filminde çocuklar da ön planda. Üstad Said Nursî’nin çocuklarla ilgilenmesi, onları Kur’ân öğrenmeye teşvik etmesi ve Kur’ân okuyabilenlere ceviz ve kuru üzüm gibi ‘hediye’ler vermesi dikkat çekiyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin filmde ortaya konulan istiğnası ve iktisada riâyeti ayrıca dikkate değer. Hepimizin bu istiğna ve iktisat dersinden ibret almamız gekekir. Bilhassa “beş yıldızlı” hayat yaşamaya meyleden dindar ‘azınlığın’, “Allah’ın sadık kulu”nun hayatından ibret alması ve kendisine çeki düzen vermesi lâzım. “En muhtaç olduğu zamanlarda” bile hiç kimseden ‘karşılığını vermeden bir şey almayan’ Bediüzzaman’ın tavrına ve hareketine ne kadar da muhtacız! Hele, onun iktisadı bir hayat düsturu olarak yaşaması... Bütün eşyalarını ‘bir sepet’in içine sığdırabilmesi ve bu yönüyle dünyanın en zengin insanından daha zengin olduğunu ortaya koyması... ‘Dünyevîleşme’ hastalığıyla muzdarip olduğumuz bu devirde, Bediüzzaman’ın hayat tarzına ne kadar muhtaç olduğumuz bir kez daha iyi anlaşılıyor.
“Tarihçe-i Hayat”a yazdığı “Önsöz”de Üstad Bediüzzaman’ın ‘istiğna’sını (İstiğna: Cenâb-ı Hak’tan başka kimsenin minneti altına girmemek) anlatan merhum Ali Ulvi Kurucu şöyle diyor: “Üstadın, hayatı boyunca cemiyetimizin her tabakasına vermekte olduğu binlerle istiğna örnekleri, dillere destan olmuş bir ulviyeti haizdir. (...) Artık herkesin, uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, servet ve daha nice bin şahsî ve maddî menfaatlerle asla alâkası olmayan bir insan, nasıl olur da gönüller fatihi olmaz? Îmanlı gönüller, nasıl onun feyiz ve nûru ile dolmaz?”
Her filmde tenkide medar olabilecek ‘teknik ayrıntı’lar olabilir. Fakat önemli olan ana mesajdır ve bu mesaj da Üstadın iktisat ve istiğna anlayışı öne çıkarılmak sûretiyle verilmiş. Çalışmada emeği geçenleri tebrik ederken, neticenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.