Ertuğrul Özkök’ten Ergenekon pazarlığı!

Ertuğrul Özkök’ten Ergenekon pazarlığı!

‘411 El Kaosa Kalktı’ manşetinin mucidi Ertuğrul özkök, Anayasa Mahkemesi’nin ‘türban’ kararından sonra kendilerinin ne kadar haklı olduğunu, diğerlerinin sözden anlamayan bir avuç ‘rövanşist azınlık’ olduğunu söyledi.

Memleketin saygın bir akademisyeni ‘Mevlit okutmaktan çekindim’ deyince köşesinden savaş ilan eden özkök ‘barış insanı’.

ötekiler ‘rövanşist azınlık’.

Geçtik.

Ama dilinin altındaki baklayı ertesi gün, yani 7 Haziran 2008’de kaleme aldığı yazıda çıkardı. Bakın neler söyledi:

‘önümüzde, Cumhuriyet’in geleceğini köklü biçimde etkileyecek iki dava var. Biri AKP’nin kapatılması. öteki ise ‘Ergenekon’ diye bilinen dava.

Biri, iktidardaki partinin, Cumhuriyet’in temel ilkelerini değiştirmeyi amaçladığını iddia ediyor. öteki ise, illegal bir çeteleşmenin, oyla işbaşına gelmiş siyasi partiyi devirme planları yaptığını ileri sürüyor.

İkisi de yargıya intikal etmiş. Birinde, ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı, ‘laik rejimi yıkmakla’ suçlanıyor. ötekinde ise, henüz kim olduğunu bilmediğimiz birtakım insanlar, darbe yapmak için gizli örgüt kurmakla.

Her iki olay da adaletin inceleme sürecine girmiş.’

İlk bakışta pek bir masum, pek bir ortayol arayan cümleler gibi görünüyor.

Nitekim özkök devamla ‘Böyle bir durumda, ülkenin makul çoğunluğuna düşen tek şey var. Yargıya güvenmek ve iki davanın da sonuçlanmasını sakin biçimde beklemek’ diyerek yüreğimize su serpiyor!

Lakin sonra şimdi ikisi karşısında eşit duruyormuş pozlarına yatan özkök ve gazetesinin, ayrıca yayın grubunun tavrını hatırlıyoruz.

Bir eşitlik ki sormayın!

özkök’ün gazetesi, AK Parti’nin kapatma davasına malzeme üreten bir fabrika gibi çalışıyor.

Ergenekon’a gelince ‘derin’ bir sessizlik.

Şimdi bunu yutmamazı bekliyor.

Yargıya güven ve iki davanın sonucunu da sakince bekle, öyle mi?

İhbarlar oluştur, yalan üstüne yalan yaz, tekziplere aldırış etme, ‘memleket elden gidiyor, şeriat geliyor’ edebiyatına her gün yalancı şaheserler ekle.

Yargıtay Başsavcısı’nın başvurduğu ‘ana kaynak’ senin gazeten olsun.

öteki davaya ‘sağır’ ol.

Şimdi ‘eşit mesafe’ öyle mi?

Sakın bu iki davayı bir arada anmanın başka bir gerekçesi olmasın?

Sakın bu bir pazarlığın ifadesi olmasın?

Bugüne kadar terazinin sadece bir kefesiyle ilgilenen Ertuğrul özkök, ne oldu da birden ‘akil adam’ pozuna büründü?

Bu neyin pazarlığı?

Ver Ergenekon’u, al siyaseti mi?


Demirel’in gerçek yüzü


‘1960’ta Meclis bizi halk seçti, ne istersek yaparız diyordu. Şimdiki gibi Anayasa Mahkemesi olsaydı, ihtilal olmadan halledilirdi.’

Bunlar Süleyman Demirel’in Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili kararı hakkındaki değerlendirmesi.

Niye şaşırıyoruz ki?

Siyasi hayatı boyunca savunduğu ve sonradan ihanet etmediği tek bir değeri var mı Demirel’in?

‘Menderes’e ihanet etti’ demek gereksiz.

çünkü o hiçbir zaman Menderes’in devamı olmayı hak eden bir siyasetçi olmadı.

Dün de öyleydi, bugün de.

Tek fark, bunu kendisinin açıkça ilan ediyor olması.


TSK ve Michael Rubin’e

kapı açmak


Amerikan neoconlarının en azgın ve küstah isimlerinden Michael Rubin, bir kez daha sahnede.

Rubin, Harp Akademileri’nde düzenlenen ‘Ortadoğu; Belirsizlikler İçindeki Geleceği ve Güvenlik Sorunları’ konulu toplantının ‘özel konuğu’ olarak bir konuşma yapmış.

Böyle bir adamı toplantıya davet etmek zaten başlıbaşına bir sorun.

Daha öncede de işaret etmiştim. Rubin konusunda bir tuhaflık var. Farklı örnekler sözkonusu olunca ‘Kimse Türkiye’nn içişlerine karışamaz’ diye kıyamet koparan çevreler, bu adamın haddini bilmez ve aşağılık tavrına, sözlerine ses çıkarmıyorlar.

çünkü bu çevrelerin tezlerine, beklentilerine uygun konuşmalar yapıyor. Daha da dikkat çekici olan kritik konularda ‘kehanetler’de bulunması.

Michael Rubin, ısrarla TSK bünyesinde düzenlenen toplantılara ‘uzman sıfatıyla davet ediliyor.

Bu adam, Türkiye’de halkın oylarıyla seçilen bir siyasi parti üzerinde yargı tarafından baskı oluşturulacağını bir yıl öncesinden haber verdi.

Kapatma davasını yine aylar öncesinden işaret etti.

Ergenekon’a destek verdi.

Şimdi de Başbakan Erdoğan’ı kastederek ‘Türkiye’nin Putin’i gitmeyi hakediyor’ kehanetini ortaya atıyor.

Ardından yine Türkiye’de.

Nerede?

Harp Akademileri’ndeki toplantının özel konuğu olarak İstanbul’da.

Türkiye hakkında bu kadar ‘isabetli’ tahminlerde bulunan ve geleceği okuyan bir adamın, ülke içinde fikir alışverişinde bulunduğu, kendisine katkı sağlayan isimler ya da çevreler olmalı.

Ne işi var bu adamın TSK’nın düzenlediği toplantılarda?

Kimlerle görüşüyor, bu ülkede tezgahlanan işleri onun kulağına kimler fısıldıyor?

Bu görüşmeler, fısıldaşmalar gizli kalır mı sanıyorsunuz?

çok yanılıyorsunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi