Yine anayasa, yeni anayasa
Genel seçimlerde en çok tartışılan konulardan biri de 12 Eylül askerî darbesinin hazırladığı “1982 Anayasası”nı değiştirip, yerine yeni ve sivil bir anayasa yapılması gerektiğiydi. Seçim meydanlarında konuşan bütün liderler, yeni bir anayasa yapılması noktasında çalışacaklarına dair söz verdiler.
Seçimler yapıldı ve TBMM’de bir araya gelen parti temsilcileri çalışmalara başladı. Hatta TBMM Başkanı, çok sayıda kurum ve kuruluşa mektuplar yazarak yeni anayasa konusunda görüş, değerlendirme ve teklif beklediğini açıkladı. Görünüşe bakılırsa bir yıl içinde yeni ve sivil bir anayasamız olacaktı, ama işin ehli olanlar bu konuda ihtiyatlı konuşuyorlar.
Yeni ve sivil bir anayasa hazırlanması konusu açıldığı her defasında, “Aman, yeni anayasanın sadece ismi değil, muhtevası, ana fikri, temelleri ve anlayışı gerçekten sivil olsun. Gelen anayasa, giden anayasayı aratmasın” diye hatırlatmalarda bulunduk ve bu vazifeyi de ‘gerçekten sivil bir anayasa’ hazırlanıncaya kadar yapmaya devam etmek lâzım.
2007 seçimlerinde AKP’ye sivil anayasa taslağı hazırlayan ekibin başkanlığını yapan, TESEV’in ve TÜSİAD’ın anayasa çalışmalarında da yer alan Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun, anayasa çalışmaları ile ilgili olarak umut vermeyen tesbitlerde bulunmuş.
Prof. Dr. Ergun Özbudun, özetle şöyle demiş: “Ben tamamlamak değil, yeni anayasaya başlayabileceğimizden dahi şüpheliyim. Meclis’te partiler arasında bir ‘Uzlaşma Komisyonu’nun kurulmasıyla sanki yeni anayasa için büyük bir adım atılmış gibi bir intiba ve beklenti var toplumda ama… Anayasa Uzlaşma Komisyonu bence ölü doğmuş bir bebek. Komisyon’un çalışma usulleri hakkında on beş maddelik bir düzenleme kabul edildi. Meselâ oybirliği şartı aranıyor. BDP’nin ve MHP’nin, Kürt sorunu üzerinde ortak bir noktaya gelebileceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Radikal Türk milliyetçisi bir parti ile radikal Kürt milliyetçisi bir partinin ortak bir noktada buluşması mümkün değil. Dört partinin oybirliği sağlayamayacağı daha pek çok sorun var. Dolayısıyla ‘oybirliği’ şartı, o komisyondan bir metin çıkmayacağını zaten gösteriyor. Ayrıca Komisyon’un çalışmalarını baştan itibaren zora sokan başka ilkeler de var.
“Diyelim ki, dört partiden biri olan BDP ya da MHP, ‘Ben bu işte yokum’ derse Komisyon dağılmış oluyor. Hatta bir parti üç oturuma gelmezse, Komisyon faaliyetlerine son veriyor. Bir başka gariplik de, eğer Komisyon’da bir anayasa metni oluşursa, bu metin, Meclis Anayasa Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da değiştirilemeyecek. Meclis’i tamamen devreden çıkarmak demek bu. Böyle bir şey mümkün değil. Bu yöntemle, yüzde altı oy alan bir partiye kesin bir veto hakkı tanımış oluyorsunuz. Oysa son sözü söylemeye hukuken de, siyaseten de hakkı olan Meclis Genel Kurulu’dur. Dolayısıyla Komisyon’un çalışmasını düzenleyen 15 ilke, sanki bu anayasa işi nasıl olmasın diye konuldu baştan.
“Eğer gerçekten yeni anayasa yapma niyetleri varsa, işe kırmızı çizgilerle başlamamaları gerekir. Üstelik mevcut Anayasa’daki bu değişmez maddeler millî iradenin ürünü falan da değil. Bu değişmez maddeler, beş darbeci generalin iradesinin ürünü!” (Konuşan: Neşe Düzel, Taraf, 21 Kasım 2011)
Haklı tesbitler. Ama yine de ümitsizliğe kapılmayalım. Er, ya da geç Türkiye mutlak sûrette 12 Eylül darbe anayasasından kurtulmalı ve inşaallah kurtulacak. Ne diyelim, yeni ve sivil bir anayasa yapmanın önünde maddî bir engel yokken, kendi ayağına kurşun sıkanlar utansın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.