Duruşları netleştiren KCK operasyonları
KCK davası, okur-yazar takımı arasında yeni yol ayrımları ve yeni kristalizasyonlar ortaya çıkarmaya başladı. Tutuklanmalar artınca, bazı okur-yazarlar, duruşlarını biraz daha tebellür ettirir oldular. Yani saflar daha da belirginleşmeye yüz tuttu.
Geçen hafta, sol-liberallerin KCK ile kankiliğinden söz etmiş ve bazı “İslamcı”ların bu kankiler korosunda yer almasının tuhaflığına dikkat çekmiştik. Sayın Ali Bulaç, sanki beni haklı çıkarmak ister gibi bu hafta bir yazı yayınladı. Yazının özü, KCK tutuklamalarında “haddin aşıldığı.” Sayın Bulaç’ın dayandığı temel nokta şu: “Bu gidişle on binlerce insan tutuklanabilir, ‘KCK anayasası’na göre “Her Kürt doğan KCK vatandaşı’dır, yani ‘her Kürt PKK üyesi’dir.”
Yukarıdaki cümleyi “Ben mi yanlış anlıyorum” diyerek birkaç defa okudum. Yok... Yanlış anlamıyordum. Bulaç, “KCK Anayasası”na göre her Kürd’ün PKK’lı olarak kabul edileceğini ve bütün Kürtlerin KCK üyesi olma iddiası ile tutuklanabileceğini söylüyordu. “KCK vatandaşı ne demek arkadaş?” diye sormuyor; sanki bunu kendisi de kabullenmiş gibi bir tavır sergiliyor. Sonra da tutup “haddi aşmak”tan söz ediyor.
Yani, kimin nasıl Kürt olacağına veya olmayacağına “KCK anayasası” mı karar verecek?. Hiç kimse, birinin nasıl bir mensubiyeti olacağını belirleyemez. Bir insan Kürt olabilir ama KCK’nın belirlediği mensubiyet duygusunu yaşamaz.
Bulaç’ın mantığına göre, BDP ve DTK’lılar da dahil, “KCK anayasası”na göre her Kürt KCK’lıdır ve tutuklanabilir. Her Kürd’ün “KCK anayasası”na göre etnik kimliğini belirlemesi, KCK’nın iddiasıdır; Kürt halkının değil. Bulaç’ın “her Kürt PKK’lıdır” çıkarımı ise, doğmamış çocuğa don biçmek gibi bir şey.
Bulaç’ın yazısındaki asıl çarpıcı husus, KCK’lıların sözde mağduriyetlerini, Hz. Ali’nin adaleti ile ilişkilendiren bir örnekle açıklamaya çalışmasıdır.
Bakın ne diyor Sayın Bulaç: “Hz. Ali (ra) suikasta uğrayınca, etrafındakiler İbn Mülcem’i öldürmek istediler. Onlara engel olup şunları söyledi: Götürün, hapsedin, sakın eziyet etmeyin. Sağ kalırsam ya affederim veya cezasını veririm. Ölürsem cezasını verin, ama haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez.”
Şimdi Türkiye’de kanunlar haddi aşmış mı oluyor?
Sen tut, sözde anayasalar hazırla, terör örgütünün lojistik destekçisi ol. O da olmadı PKK ile iç içe geç... PKK’nın her seviyede yöneticisi, aynı zamanda KCK yöneticisi olsun... Gerek PKK’lı olsun, gerekse KCK’lı, her ikisinin de yöntemi terör. PKK elinde silah olduğundan, kendi tercih ettiği dille cevabını alıyor; KCK da aynı yolu kullansa, o da aynı cevabı alır ama yasalar, silah kullanmayana karşı silah kullandırmıyor; sadece tutukluyor.
Benzer örgütlenmeyi Kürtler değil de Türkler yapsa, kanunlar aynı tavrı sergiler.
Sayın Bulaç, tutuklamalara mı karşı; tutuklananların Kürt olmasına mı?
Bu gidişle, yarın öbür gün Ali Bulaç’ı BDP saflarında görürsek şaşmayalım diye mi yapıyor bunları yani?.. Altan Tan gözümüzün önünde işte... Mehmet Metiner’in uğradığı istasyonları saymaya gerek var mı?
Daha önce de yazmıştım. PKK’nın kurmayı hayal ettiği devlet, sosyalist-Stalinist bir devlettir. Bu devletin ilk yapacağı iş, PKK’lı olmayan “işbirlikçi(!?) Kürtler”i biçmektir. Hiç kimse muhayyel devlette kendine bir rol biçmesin; o roller çoktaaan dağıtılmıştır. Heveslenenler, rol almayı düşünmek yerine, canlarını nasıl kurtaracaklarını düşüneceklerdir.
28 Şubat, safların belirlenmesinde önemli bir rol oynamıştı; görüyoruz ki şimdi de KCK operasyonları, okur-yazar milletinin duruşlarını netleştiriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.