“O” lider düşündü:
Şafak vakti uyandı.
Sabahın o sessiz ve ulvi derinliğinde kıldığı namazın ardından iki elini açarak rabbine dua etti.
Duasını bitirdikten sonra yaklaşık bir saat seccadenin üzerinden kalkmadı, tüm hayatı ve mücadelesi gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geldi, geçti.
Düşündü: “Ben kimim? Ve bu hal neyin nesi?”
Daha küçük yaşlarda arkadaşlarıyla oynadığı ‘devlet’ oyunuyla, bin yıl dünyaya hükmetmiş ama kısa bir süre önce ihanetlerle yıkılan asil bir milleti şaha kaldırmayı düşünecek kadar bir sevdaya tutulmuştu.
üniversite yıllarında iken en basit bir konuyu bile en ince ayrıntılarıyla detaylandırabilecek kıvrak bir zekaya, bilimin ‘dinsizlik’ gerektirdiği düşüncesini çürüten bir imana sahip bu bilim adamı, Almanya’da yüksek mühendis olarak çalışırken, Türkiye’de en basit makinelerin bile üretilemediğini görünce, ülkesine döndü ve arkadaşlarıyla beraber ilk fabrikayı kurdu.
Büyük Osmanlı’yı çökerten Siyonizm’in Türkiye’deki uzantısı olan İstanbul dükalığına karşı Anadolu’daki üreticiye düşük ücretle yerli sulama motoru satmaya başlayan bu bilim adamının, sadece Türkiye’yi değil, dünyayı adil bir düzene kavuşturmak için başlattığı ilk girişim “O” fabrikaydı.
‘Hasta’ bir ülkeyi tedavi için yollara düşen bu imanlı bilim adamı, mandacı sermayenin sabotajlarına rağmen aynı zamanda Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim’e de imza atmıştı.
Faizci bankerlere halkın parasını dağıtan ‘O’ birliğin başına geldiğinde, Anadolu’daki üreticiye kredi vermeye başlayınca, polis zoruyla “Birlikten” uzaklaştırılmıştı.
Aslında bu uzaklaştırma farkında olmadan “O”nu halkıyla bütünleştirme girişimiydi.
Bin yıldır İslam’la yoğrulmuş bir milleti, dışarıdan ihraç edilen ve aynı merkezden yönetilen ‘sol’ ve ‘sağ’a karşı, ‘Hayır bu millet ne sağcıdır ne solcudur. Bu millet bin yıldan beri Müslümandır’ diyerek, Siyonizmin ‘sol’ ve ‘sağ’ oyununa çomak sokmuştu.
Bir bilim adamının, bir Profesörün, okuma yazma bilmeyen ama inançlı bir halkı ‘Selamünaleyküm’ diyerek selamlaması ve konuşmalarına besmele ile başlaması; yıllardır üzerlerinde uygulanan ‘dinsizlik’ projesinden bıkan bu halkı heyecanlandırmıştı.
‘Ey halkım. Siz ne sağcısınız ne solcu. Solcu da sağcı da sizi sömürüyor. çünkü ikisinin başında da bir ağa vardır. Ağanın bir oğlu solda, diğeri sağda siyaset yapıyor. Kim seçilirse seçilsin, kazanan yine ağa oluyor’ diyen bu imanlı profesör, dünya sisteminin en karmaşık ilişkilerini, sağın da solun da Siyonizm’e çıktığını yalın bir dille halkına anlatıyordu.
‘önce ahlak ve maneviyat’, ‘İnanç tekeden süt çıkarır’ sözleriyle Müslüman halkı, Türkiye’nin kurtuluşunun ancak iman ve azimle olabileceğine ikna eden 20. yüzyılın bu en büyük fikir adamı, milyonlarca inançlı ve eğitimli insan yetiştirdi. Bugün bu milyonlarca eğitimli ve aynı zamanda inançlı insan Türkiye’yi yönetiyor.
Ağır sanayi hamlesi başlatarak, ülkenin her tarafını baştan aşağı fabrikalarla donatan “O” lider, ‘Yüz bin tank üreteceğiz’ dediğinde, buna dudak büken ufku ve hayalleri bile sınırlı, feraseti kapanmış nasipsizlere “Siz bizim yaptıklarımızı hayal bile edemezsiniz” diyerek cevap vermişti.
Uğrunda mücadele ettiği kutlu davasından geri döndürülmek için önüne konan her türlü engele rağmen hiçbir zaman inandığı kutlu davasından vazgeçmedi.
1897’de Theodor Herlz’in başkanlığında toplanan Siyonizm Kongresi’nde alınan kararlardan biri de Türkiye’yi içine alacak ‘Büyük İsrail Projesi’nin 100 yıl içerisinde tamamlanmasıydı.
Yani 1997’de bu projenin tamamlanması gerekiyordu.
Ancak, ‘Eğer kafirlerin bir oyunu varsa, Allah’ın da bir oyunu vardır ve Allah kafirlerin oyununu bozar’ kuralı işledi ve Allah’ın izniyle bu imanlı profesör iş başına geldi.
Başa gelir gelmez, Siyonizm’in tüm ekonomik çarklarını kapattı ve halkına kısa sürede büyük bir refah sağladı. Ve tam Büyük İsrail kurulmak üzereyken, ortaya bir İslam Birliği çıktı.
Türkiye’yi yeniden dünyanın merkezi haline getirmek için ilk adımı attı.
O’nun “O” dev mücadelesini basit bir siyasi ve Türkiye’yle sınırlı bir fikir mücadelesi sanan ‘cüceler’, aslında O’nun dünyayı değiştirmeye çalıştığının da farkında olamayacak kadar sufli şeylerle uğraştılar ve uğraşıyorlar.
O, yasaklandı. Ama unutulmamalıdır ki, aynı zamanda Büyük İsrail de kurulamadı. Siyonizm de büyük bir darbe yedi !
Almanya’daki üniversitelerde ‘Dünyanın En Genç Profesörleri’ listesinde yer alan ve Leopar tanklarının ısı sistemini geliştiren bu imanlı bilim adamının Siyonizm’in ‘kiralıkları’ tarafından ‘tutsak’ edildi.
O milyonlarca kilometre karelik dünyayı almayı kafasına koyarken, “O” nun gölgesinden korkan satılmışlar, O’nu 32 bin metrekareye hapsettiler.
Bir Alman mühendisin ‘O Almanya’nın başında olsaydı, tüm dünya Almanların olacaktı’ sözleri şimdi kulağımda çınlarken, bu ‘adi’, ‘aşağılık’ ve ‘küçük’ insanların bu kutlu insana gördüğü reva, isyan ettiriyor.
Ama eminim bu durum bile O’nun hiç umurunda değildir. çünkü O, işleyeceği zerre miskali hayrın da şerrin de hesabını Rab’bine vereceğinin şuur ve bilincindedir.
Kendisine karşı en ağır hakaretlerde bulunanları bile affedebilecek bir asilliğe sahip bu imanlı lider için, mücadele hiçbir zaman bitmeyecektir.
O yine şöyle düşündü:
” Ey halkım! Sevinin! Başlar yüksekte
Eve dönsek de sevinin, dönmesek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir”
Tekrar düşündü: Ben kimim? Ve bu hal neyin nesi?
Ve cevapladı:
Ben inanmış bir adam.
‘Bu hal neyin nesi?’ ‘Bu hal’ Hak ile batılın mücadelesi .
Ve hep devam edecek.
Yüzündeki tatlı tebessümle “Zafer inananların olacaktır” diye içinden geçirdi.
“Hayat, iman ve mücadeleden ibarettir” diyerek; tekrar Rab’bine şükürler etti…