Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Yeni bir hicrî yıl ve düşündürdükleri

Yeni bir hicrî yıl ve düşündürdükleri

Hicret denilince müminlerin Mekke’den Medine’ye veya daha önce Habeşistan’a göç etmeleri akla gelir. Hicret günümüzde yer değişikliği olarak bilinmesine karşılık Kur’an hicreti daha geniş manada kullanmış ve müminler için olmazsa olmaz şartlar arasında saymıştır. Hicret Kur’an’da, yanlış inanç ve davranışlardan, yanlış inanç ve davranış sahiplerinden ve bütün bunların hakim olduğu ortamdan bilinçli bir şekilde uzak duruşu ifade etmektedir. Bu anlamıyla her mümin hicret edendir. Zira mümin olabilmek ancak hicret etmekle mümkün olmaktadır. Hicret, çok yönlü incelenip kafa yorulması gereken, İslam Tarihinde ayrı bir yeri ve önemi olan, bir takvim ve tarih başlangıcı olarak kabul edilen, irşad ve tebliğde metot, düşmanla münasebette siyasi taktik olarak tarihteki yerini almıştır. Medeniyetimizin takvim başlangıcı olarak “Hicret”, Hicrî takvimin de istişare ve ittifakla kabul edildiği tarih olarak kabul edilmiştir. “Hicret”i düşünürken olayların arkasındaki fikri ve mesajı iyi anlamak “hicret medeniyeti”nin çocukları olduğumuzu unutmamak icab eder.

Hicretin her konuşulup yazıldığı yerde, Peygamber Efendimizin hayat tarzını bir bütün olarak anlamadan, Kur’ân’ı da, İslâm’ı da, dünyayı da, dünyanın sorunlarını da anlayamaz, kavrayamaz ve anlamlandıramayız. Peygamberimiz; dünyevî bir lider olmadı. Önce kendisi Mekke’den gidip, tehlikelerden, zulümden kurtulmadı.

Arkadaşlarını Habeşistan’a âdil hükümdar Necaşi’ye gönderdi. Arkadaşlarının can güvenliğini teminat altına alıyordu. İmkanların bittiği yerden, imkanların üretildiği yere intikaldi hicret…

Bizden öncekilerin yaşamadığı en dehşetli gurbeti, modern zamanların insanları yaşıyor. Bu; modern oyuncaklarla oyalanan, hiptonize edilmişçesine insanlığından sürülüp çıkarılan, âdeta iç dünyalarında bir “hicret” bekleyen toplum ne zaman maddi-manevi muhacir olacak? Bütün insanlık, insanlığının garibi oldu. İnsanın insanlığından “göç” ettiği bir dünyada yaşıyoruz.

Tabi, bu bir hicret değildi ki teselli olalım. İnsanın insanlığından edilmesini nasıl “hicret” diye adlandırabiliriz? Bu, farkında olmadan düştüğümüz veya düşürüldüğümüz bir sürgün. Öyle bir sürgün ki kendi kendimizin uzağına düşürülen bir sürgün! Bizi bu sürgünden kurtaracak bir “hicret seferberliği” başlatmalıyız. Önce, Kur’an’ın “Aranızda hayra çağıran, iyi doğru ve güzeli emredip kötü, yanlış ve çirkinden sakındıran bir topluluk bulunsun” dediği o topluluk kendine hicret etmeli. Günahtan-sevaba, kötülükten iyiliğe, alçaktan yüceye, değersizden değerliye, evden sılaya, dünyadan ukbaya hicret... Kutsala hicret! Üstad Sezai KARAKOÇ’un dediği hal üzereyiz. “İçimizdeki Mekke ve Medine birbirinden koptu. Kişiyle toplum arasındaki birbirine göç ediş mimarisi çöktü. Ahiretin bu dünyadaki izi olan hicret adamı özelliğini anlamaz olduk. Bu dünyaya yerleşmek istedik, o yüzden bir sürgüne mahkûm edildik. Kendi kendimizden sürgün edildik. Çağdan sürüldük. Kendi ülkemizde sürgünüz şimdi.

Bu çağın insanı, dünyaya kendini o kadar yerleşik saymaktadır ki, hicretin gök sofrası nimetlerinden haberli bile değildir. İçinde bir hicret mimarisi yoktur da ondan, ölüme karşı hazırlıksızdır. Ölümün sesi, onun için bir göç alarmı değil, bir yamyam tamtamıdır. ”

Bütün peygamberler, hicreti öğretmek için gönderildiler. Âdemoğlu'nu temsil eden Hz. Âdem ilk muhacirdi. Şeytan günahında ısrar ile İblis olurken, Hz. Adem günahına pişman olarak kendisine iradesini kullanacağı dünyaya gönderildi. Dünya Ademoğlunun tevbesine karşılık bir ödül olarak verildi. Hz. Nuh, hicretin gemisini, karada yapmayı öğretti. Tufan isyan edenler için bir felaket, iman edenler için bir hicret oldu. Hz. İbrahim, İnsanlığa küfürden, zulümden ve şirkten nasıl hicret edileceğini öğretti. Nemrud'un zulüm diyarından inancını özgürce yaşayabileceği bir toprak arayışı için çıkarken; “Ben Rabbime hicret ediyorum” demişti. Hz. Hacer, (hicretin, bir kadın da olsa) O’nun cihadını ve hicretini kabul eden Allah, kıyamete kadar gelecek olan mü’minlere örnek gösterip yaptığı ameli (say’ı) bir vecibe olarak taklit ettirmiştir. İsmail hicretin bebeğiydi. Bebeğin hicreti, kendisini babasının elindeki bıçağın altına kadar getirdi. O hicretin teslimiyet olduğunu öğretti.

Hz. Yusuf'un hicreti ise kuyulara atılmak, köle diye satılmak, iffet, liyakat, hikmet, hizmet ve gayretle Mısır'a sultan olmaktı. Hz. Yusuf, “Bir muhacir ne yapabilir?” sorusunun en çarpıcı cevabıydı. Hz. Musa, prenslikten çobanlığa, saraydan ağıla, imkândan mahrumiyete hicreti öğretti. Hz. Davud, iktidarın, Hz. Süleyman güç ve servetin hicretin emrinde olduğunu öğretti. Hz. Zekeriyya ve Yahya, şehadetin bir hicret olduğunu öğrettiler. Hz. İsa, insanlığı nefret ve zulümden sevgi ve merhamete (hicrete) çağırdı. Ve Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz, hicretin bir medeniyet olduğunu, bir diriliş ve direniş medeniyeti olduğunu öğretti.

İnsan, beşerî karakterini, fıtratına uygun bir çevre içinde kazanır. İnanmış ideal insan tipinin yetişmesi için de müsâit çevreye sahip olmak gerekir. Hira’da ilk vahye muhatap olduğu andan itibaren cahilî çevreyle mücadele eden ve onu İslamîleştirmeye çalışan Rasulüllah Efendimiz, 13 yıl uğraşmasına rağmen, hicret öncesinin Mekke’sinde bu mümkün olmayınca “Hicret” başladı. Habeşistan’a yapılan hicretler böyle bir arayıştır. Ne var ki, Habeşistan Hıristiyan kültürünün hakim olduğu bir çevreydi, etkisini de birkaç sahabeye kendi zihniyetini vermekle gösterdi. Onun için oraya gidenler devamlı olarak Arabistan’da uygun bir çevre oluştuğu haberini bekler bir vaziyetteydiler.

Taif’in acımasız karşılanmasının ardından Akabe biatlarıyla önceden hazırlanan çevreye hicretle birlikte Medine’de ulaşıldı. Bu sebepledir ki, Hicret, sıradan ve klasik yaklaşımla, zulüm gören ve umumî boykota maruz kalan Müslümanların, zulümden ve boykottan uzak, huzur dolu sıkıntısız bir sığınma hareketi değil; yeni zihnî yapıya uygun bir muhit oluşturma gayreti ve ideali olarak değerlendirilebilir. Davranış, çevre, zihniyet boyutunun yanında müesseseleşme ve organizasyon boyutu da “hicret”e farklı bir bakış ve anlayış getirmektedir. Kurumlar ve organizasyonlar, inancı, düşünceyi, zihniyeti, kültürleri asırdan asıra aktaran özelliklere sahiptirler. Günümüz Müslümanları, yaşadıkları zamanlarına uygun müesseselerini kuramamaları ve organize olamamaları sebebiyle çağa ve çağın insanına İslam’ın mesajını verememişlerdir. Bu meseleleri Rasulullah Efendimiz, hicret vesilesiyle Medine’de çözmüştür. Müminleri “namaza çağırma”yı bir “dâvet kurumu” olarak ezanla halletmiştir.

Önceleri “sosyal güvenlik” bilahare eğitim organizasyonu olarak kurulan “suffe” ile kimsesizlerin durumu çözüme kavuşturulmuştur. Hicret sonu yapılan Kuba Mescidi, Medine’de ilk inşâ edilen binaların mescitlerden oluşması dikkat çekicidir. Zira mescitler, Allah yoluna girmenin, o düşünce yapısına sahip olmanın, dinî tebliğ yerleridir. Malî sıkıntı içinde olanlara, önceleri ihtiyarî olarak başlatılan yardımların daha sonra “zekat” olarak müesseseleştirilmesi “hicret”e farklı bir bakış açısı getirmiştir. Herşeylerini bırakıp Allah için yola çıkan Muhacirîni, onlara yer-yurt açan, herşeylerini paylaşan Ensarı, gösterdikleri teslimiyeti, yaptıkları cefakâr ve fedakârlıkları, verdikleri mücadeleleri, tebliğ ve irşadlarındaki usûl ve üslûblarını dikkat ve itina ile inceleyip dersler çıkarmamız gerekir. Muhacirîn her âyeti kendilerini inşâ eden düstur olarak görüyorlardı. Sancıları vardı, dertleri vardı, Dinini-diyanetini ciddiye alan idrak ve anlayışları vardı. Nâzil olan âyetler, hayat tarzlarını inşa ediyordu. Kısaca her âyeti kendine nazil olmuşcasına yorumluyorlardı. Ya biz!...

Şu halde iç dünyamıza dönerek “hicret şuuru” içinde hareket ederek, Peygamberimizin sünnetini çağa taşıyarak sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. “Hicret yolcusu” ve “hicret medeniyeti”nin mensuplarıyız. İnsanlığın vahiyden beslenen bir soluğa ihtiyacı bulunduğunun şuurunda hareket ederek “umut” olduğumuzu unutmayalım. Bu duygu ve düşünceler içerisinde 1433. Hicri yılınızı tebrik ediyorum. Cenab-ı Hak, yeni yılı hayırlara vesile kılsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi